Sürekli olarak dönmek, ya da dolaşım demektir, devridaim.
Dönme dolap gibi! Dolabın kovalarından biri bozuksa ve siz
tamir etmezseniz, her turda bozuk kova, tekrar ve tekrar önünüze gelir.
Toplumsal olaylar da böyledir. Devleti yönetenler yasa dışı
işlere karışırsa ve siyasetçiler, yargı, güvenlik güçleri görevlerini yapmaz,
olayları görmezden gelir ya da halk deyişiyle halının altına süpürürlerse, aynı
olaylar belli dönemlerde yine başınıza gelir. Demokrasinin evrensel değerlerine
ulaşamamış toplumlarda hep böyle olmuştur.
Böyle toplumlarda yargı tam bağımsız olmadığı için,
siyasetçi siyasetçiyi, savcı yargıcı, asker askeri, mafya mafyayı, suçlu
suçluyu korur ve işlenen suçlar cezasız kalır. İşte tam burada devridaim olayı
başlar. Bir süre susulur, sonra aynı kişilerle ve benzer suçlar işlenir.
Suçlular aynı zamanda çok cesur davranırlar. Halk dilinde buna “Suç Bastırmak”
denir.
Genelde farklı ağızlardan şu sözleri duyarız;
“Ben ne yaptıysam devletim için yaptım!” “Boğazımızdan tek
haram lokma geçmez” “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunduk!”
Ne hikmetse, o yetimin bir türlü tüyü bitmez ama
garibanların geleceği berbat olur!
Siyasette yolsuzluk yapmak, malı kökünden götürmek hiç
kimsenin tek başına yapabileceği bir iş değildir. Soygunun bir “Siyasetçi
ayağı”, “bir Yüksek bürokrat ayağı”, “bir de iş adamı veya mafya ayağı”
olmalıdır. Hele bir de medya ayağı ve yargı ayağı varsa, milletin donunu da
alsalar kimsenin haberi olmaz!
Bu pislikler engellenemez mi? Elbette engellenir. Fakat
şartları var;
Birincisi; toplum “Örgütlü Toplum” haline gelecek,
yolsuzluklara karşı duyarlı ve tepkili olacak!
İkincisi; yargı tam bağımsız olacak. Bugünkü gibi iktidarın
emrinde olmayacak.
Üçüncüsü; yolsuzlukların üzerine giden siyasetçiye, yargı
mensubuna, güvenlik memuruna toplum sahip çıkacak, destek verecek, yalnız
bırakmayacak!
Toplum örgütlü değilse, soruşturma, araştırma, karşı çıkma,
yasaların verdiği direnme hakkını kullanmaktan korkuyorsa, dürüst kişilere
sahip çıkmıyorsa, o toplum önce çürümeye, sonra da yok olmaya mahkumdur.
Yakın tarihten örnek vermek gerekirse;
İhvan’ın Türkiye temsilcisi olan “Milli Görüş” partileri,
İslam dinini kullanarak çeşitli yolsuzluklar yaptılar. Özellikle Avrupa’daki
Türk İşçilerinden paralar toplandı, “İşçi Şirketleri” kurularak paralar
aktarıldı ama sonu hüsranla bitti. İnsanlar dolandırıldıklarıyla kaldı! Ama
yönetenler yükseldi! Dönemin Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanının, T.C
Cumhurbaşkanı Vekili yapılması gibi…
Bosna Savaşı sırasında, dönemin Refah Partisi, “Bosna’ya
Yardım” kampanyası başlattı. Konu mahkemelik oldu. Yardım paraları Süleyman
Mercimek adlı kişide toplandı. Mercimek, 14 ayrı döviz hesabında yaklaşık 17
Trilyon lirayı kontrol ediyordu. Yargılama devam ederken 1995 Genel Seçimleri
yapıldı. Refah Partisi %21 oyla birinci parti oldu. Dava, ne hikmetse zaman
aşımından dolayı düştü!
Müslümanların hayatları üzerinden yapılan son yılların en
büyük hırsızlığı kapatıldı! Peki, gerekli ders alındı mı? Hayır!
Ders alınmayınca, ayni Milli Görüş kadroları, Almanya Deniz
Feneri e.V Davasında, bir daha yakayı ele
verdiler.
Alman Savcılar “Yüzyılın Yardım Yolsuzluğu” dedikleri
davada, yöneticilerin kendi itirafları sonucu onları hapse mahkum ettiler.
Alman Savcılar, Türkiye’ye bavullarla taşınan milyonlarca Alman Markının peşine
düştüler.
Fakat, Başbakan Erdoğan döneminde, sanıklar beraat
ettirildi, Türk Savcılar yargılandı. Alman Yargısı davayı 2008 yılında karara
bağladı. Hırsızlık paralarıyla Kanal 7 kuruldu. Başına da, Erdoğan’ın dünürü
Zekeriya Karaman getirildi…
Dönme Dolap, devridaim yaptı!
Toplum örgütlü değildi! Yargı bağımsız değildi!
Kamuoyu, olayı soruşturan Cumhuriyet Savcılarına sahip
çıkmadı!
Sonunda bozuk kova döndü geldi yine Türk milletinin önünde
durdu. İçi pislik dolu olarak…
Yarın, Cumhuriyet Savcılarının “Hırsızlar İmparatoru”
dedikleri kişi ile başlayan ve onun çevresinde kümelenen “Her devrin değişmeyen
hırsızlarını” yazacağız.
Öbür gün ise, bu pislerden ve pisliklerden nasıl
kurtulacağımızı yazacağız.
Gönül, hiç olmazsa bayram tatilinde güzel şeyler yazmak
isterdi ama Bademler başımıza çöktükten sonra güzel bir şey kalmadı ki!
İşi, iyilik-güzellik-kardeşlik ve yaşatmak olan imam
bozuntusu bile doktor öldürmekten bahsedebiliyor. Her devirde böyle sapıklar
olacaktır. Ama o camideki yüzlerce kişiden bir kişi çıkıp, imam bozuntusuna
haddini bildirmiyorsa ve tüm cemaat korkuyorsa, bu tip imamların sayısı gün
geçtikçe artacaktır.