Bildiğiniz gibi Erdoğan, Dışişleri
Bakanlığı diplomatlarını hiç sevmez! Onları özellikle “Resmi İkili Görüşmelere”
sokmaz. Bu yüzden bazı görüşmelerden Türk Devletinin haberi olmaz, fakat
büyükelçinin bilmediğini, Beştepe’deki, Barzani’nin Sazcısı mazisi karışık
Kalın İbrahim bilir! Halbuki Dışişleri diplomatları son derece iyi yetişmiş
rafine kişilerdir. Adam, ilçesinden yeni çıkmış milletvekili olmuş, tombaladan
bir de bakan oldu mu, değme keyfine!
Dünyanın en büyük siyasetçisi odur!
Yabancı muhatabıyla bir toplantıya girdiğinde, Mr and Mrs Brown veya One
Minütes İngilizcesiyle, akım diyeceğine b.kum der! Ama yanındaki usta diplomat,
bakanın dediğini değil, söylenmesi gerekeni tercüme edip söyler. Böylece bir
rezalet önlenmiş olur! Erdoğan, tercüman olarak yanında Merve Kavakçı
sülalesinden birini taşır. Sıkmabaşlı
kızımız, Erdoğan ne derse aynen, İngilizcesini karşıdakine aktarır.
ABD’de eğitim almış kızımız,
diplomatik lisanı, diplomatik nezaketi, yakın tarihi bilmeyen biri olarak,
başka ne yapabilir ki? Şimdi size Erdoğan’ın İspanya’daki NATO toplantısı
öncesinde söylediklerinin, kelime kelime tercümesiyle ortaya çıkan başarıyı (!)
İspanyol bir gazetecinin nasıl anladığını, aktarmaya çalışacağız!
Erdoğan; “Bakın, biz orta sahada
top çevirmekten bıktık artık. Yüzümüze tamam diyorlar, bir bakıyorsun akşam
İsveç televizyonunda bir terörist konuşuyor! Oldu mu ya!” “Yetti artık! Bir
Müslüman aynı delikten iki defa sokulmaz!” “Eyy TÜSİAD Başkanı! Önce haddini
bil! Sen daha çıraksın. İktidarın kapısını hiç çalma!” İspanyol gazeteci, şok
olmuş bir durumda iskemleye oturdu! Yanındaki Türk gazeteciye sordu; “Ben hiç
bir şey anlamadım. Futbol, top, delik- hangi delik, kim sokuyor, kapıyı kim
çaldı, ne diyor Mr. Erdogan?”
Türk gazeteci; “Bak sana önce nasıl
bir ülkede yaşadığımızı, geçmişimizi, tarihimizi kısaca anlatayım, sonra Sayın
Cumhurbaşkanının söylediklerini neden anlamadığını açıklayayım! Biz Anadolu
denen yerde yaşarız. Hem de 15 bin yıldır! Şair Ahmed Arif, şöyle der; Beşikler
vermişim Nuh’a, salıncaklar, hamaklar! Havva Ana’n çocuk sayılır. Anadolu’yum
ben. Tanıyor musun?
Dünyada irili ufaklı, bu kadar çok
devletin kurulup sonra tarih olduğu, bu kadar çok kültürlü ikinci bir coğrafya
yoktur. Anadolu, uygarlıkların kesiştiği noktada, dünyanın merkezindedir. İlk
kez toplu yaşama geçildiği, şehirlerin kurulduğu, Mezopotamya’nın kuzeyini
barındıran Anadolu, dünyada ilk tarımın yapıldığı “Bereketli Hilal’in” bir
parçasıdır. Hititler- Frigler- Lidyalılar- Milet- Urartu- Truva- Efes- Roma-
Bizans- Selçuklu- Osmanlı İmparatorluğu hep bu topraklardadır. Dünyanın en
önemli medeniyetlerine kucak açmış, onları yaşatıp insanlığın hizmetine
vermiştir Anadolu!
En sonunda da, dünyanın en büyük
emperyalist devletlerin en güçlü orduları burada yani Anadolu’da Türkler
tarafından yenilmiştir. Uygarlıkların iç içe geçtiği, kültürlerin harman olduğu
bu coğrafyada yaşamak çok zordur, çok! Tanrı bile, tüm semavi dinleri ve kutsal
kitapları bu bölgeye indirmiştir.
İnsanları terbiye etmek için
herhalde! Sana iki şey daha söyleyeyim dostum! Şu an bulunduğumuz İspanya’da
Türk-İslam Devletleri tam 800 yıl hüküm sürdüler! Mozart 1770’te “Türk Marşını”
bestelediğinde, Amerika yeni kuruluyordu… İspanyol gazeteci şaşkınlık
içindeydi, sordu: Bu kadar medeniyetleri kucağında büyütmüş bir ülke neden
böyle bir seçim yapmış?
Türk gazeteci; dostum, milletler de
yanlış yaparlar. Yapılmasa, medeniyetler devletler yıkılır mıydı? Önemli olan
yanlıştan dönmektir. Bu seçimde, Türk milleti yanlıştan dönecektir, umarım.
Senin, Erdoğan’ın konuşmalarını anlamaman normaldir, kendine kızma! Bizler de
bazen onu anlamakta zorluk çekiyoruz. Çünkü o bir dünya lideri…
Sağlık ve başarı dileklerimle…