Fındığın hasadına bir aydan az bir zaman kaldı.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın rekoltesi de resmi olarak
açıklanmamış olsa da 2021 ürünü fındığın tahmini miktarı 759 bin ton olarak
belirlendi.
Komisyonların önceki yıllarda yaptığı tahmini rekoltelerin
gerçekleşme oranları dikkate alındığında bu yılki rekoltenin 800 bin tonun
üzerinde çuvala dolmasını bekleyenler hiç de az değil.
Haksız da değiller.
Çünkü devlet adına yapılan tahmini rekolteler hemen hemen
yıl daha fazlası ile gerçekleşti.
Aslında 759 bin ton ile 800 bin ton arasında 41 bin tonluk
bir fark var. Ve de bu miktarlar, yani 700 binler, 800 binler artık piyasaya
eskiden olduğu gibi fiyata olumlu-olumsuz çok etki yapmıyor. Çünkü Türkiye
zaten 700 bin ton kabukluya tekabül eden 350 bin ton civarındaki iç fındığı,
müteşebbislerinin olağanüstü gayretleri ile ihraç ediyor. Bu ihracatı da öyle
veya böyle her geçen yıl arttırıyor.
Onun için rekolteye fiyatı bahane ederek takılmak yanlış.
Türkiye 1 milyon ton da üretse satar, 1.5 milyon ton da…
Ama bunun için istikrarlı üretim ve piyasa gerçeklerine uygun,
yani sadece üretici penceresinden bakılmayan, tüketeni de hesaba katacak fiyat
politikaları izlenmesi kaçınılmazdır.
Buna da hiçbir işe yaramayan siyasi sandık hesabına devlet-i
aliyenin piyasanın başından eksik eylemediği Demokles’in kılıcına ihtiyaç duymayacak
sistem kalıcı hale getirilerek uygulanmalıdır. Bakın o zaman 5 yıl sonra 1
milyon, 10 yıl sonra 2 milyon ton kabuklu Türk fındığını dünya yiyor mu,
yemiyor mu?
4-5, dahası 6-7 milyar dolar net döviz bir yılda kazanılıyor
mu? Kazanılmıyor mu?
İYİ YA DA KÖTÜ; HEPSİNİ SEN YAPTIN!
Çay ocağının önünde bardağı 5 TL’ye yükselmiş (o da katkılı
kuru çaydan demlenmiş) çayı zoraki yudumlarken, yanı başımdaki kişinin “Ben
yaptım. Bey eyledim. Biz başardık.” diyerek övünmesine, yanındaki “Ama bu
kötülüklere, zararlılara, kayıp ettirenlere de sen, siz sebep oldunuz.)
demesine yaptığı itirazı üzerine ister istemez, “Haklısın hemşehrim hepsini sen
yaptın, siz yaptınız.” dediğimde duraksadı.
O duraksayınca ben de yazmaktan ve yinelemekten yorulduğum
kıssayı hisse alır umuduyla kendisine anlattım.
Adamın biri işleri yolunda gittiğinde “Ben yaptım, ben
eyledim.” der dururmuş.
Sonra işler rayından çıkıp da kötü gitmeye başlayınca, “O
yaptı, bu eyledi. Dış güçler yaptı. İçteki yardakçıları tetikledi.” der hale
gelmiş.
Gelmiş gelmesine ne dışarıdan, ne de içeriden de kabahatli
bulamayınca, züğürt tesellisi yaparak, “kaza kader” diyerek, “Ne yapalım
Allah’tan.” diye günaha girecek bir çıkışı kendince bulmuş!
Yani; “İyilikler benden. Kötülükler ondan, bundan,
başkasından.”
İçinden çıkamayınca da haşa “Allah’tan!”
Oysa Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de Nisâ suresi 79’uncu
ayette, “Sana gelen iyilikler Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise
nefsindendir.” Yani “sendendir” buyurmuyor mu?
“Anladın mı hemşehrim?” dedim. Ama yine de incinmiş
olabileceğini düşünerek gönlünü almak için “Ismarla bakayım şimdi bir çay”
dedim.
“Çay çok pahalı” diyerek, onu da bizim keseye atarak kalktı
gitti!