Maraba ile ağa, ağanın kağnısı ile kasabaya gidiyorlarken,
arabayı çeken öküz kemresini yola yapıyor.
Marabasının arabasında gözü olduğunu bilen ağa hem eğlenmek,
hem de marabayı küçük düşürmek için; “Ülen Memo! Şu kemreyi başına koyup,
cebine de doldur, arabayı sana vereceğim.” diyor.
Maraba bir an düşünüyor ve kararını verip, koşumları ağaya
uzatıp arabadan inip kemreyi başına sürüp, cebine de dolduruyor.
“Tamam” diyor ağa “araba senin.”
Maraba üstü başı kemre olmuş, gururu çiğnenmiş, kendinden
iğreniyor halde arabayı alıyor.
Ağa ise bir dakikalık bir eğlence uğruna arabasından
olduğuna bin pişman, kendi ahmaklığına yanıyor!
Dönüş yolunda ağanın da, marabanın da ağzını bıçak açmıyor,
ikisi de kurdukça kuruyorlar!
Tam marabanın kemreye bulaştığı yere geldiklerinde ağa
dayanamıyor; “Üle Memo! Bir halt ettim, şaka uğruna araba elden gitti. Bunun
ederi ne ise vereyim de arabamı bana ver.” teklifi yapıyor.
Memo, kokusu burnuna dolan, elbisesine bulaşmış, sineklerin
üzerinde cirit attığı kemreyi avuçlamanın öfkesini yüreğinde hissederken “Olur
Ağam” diyor. “Olur ama bir şartla. Sen de aha şu kalan kemre parçalarını başına
sürüp, cebine dolduracak, üzerine sürecek, burnuna yanaştıracaksın ki
ödeşelim.” cevabını veriyor.
Ağanın gözü kararmış ama arabanın aşkına iniyor ve yerdeki
kemreleri alıp başına sürüp, cebine doldurup, yüzüne gözüne bulaştırıyor!
Tekrar yola koyuluyorlar.
Çiftliğe yaklaşırlarken de Maraba düşünceli bir şekilde
soruyor: “Ağam, araba giderken de senindi dönerken de senin. Peki biz bu kadar kemre ile niye pislendik?”
Ezcümle: Bu kıssa hisse almasını bilenler için Mısır, İsrail
ve Suriye’de son zamanlarda çokça anlatılıyor!
*
Oldu olacak, liyakat ve sadakati birbirine karıştırarak
görevlendirme yapanların hisse alması hesabına Cengizhan’ın “Küçükler ile
büyüklere emanet eyleme.” kıssasını da paylaşalım.
Ünlü Moğol imparatoru Cengizhan’ın tahtı, at üstünde göçebe
yaşayan Türklerin saldırıları ile sallanıyor, devleti zaafa uğruyor, orduları
yenilgi üzerine yenilgi alıyordu.
Cengizhan; akıl danesi, danışmanlarını topluyor.
-“Neden bu işler kötü gidiyor? Niye yeniliyoruz?” diye
soruyor ve “Kaygılanıyorum.” diyor.
Danışmanlardan her kafadan bir ses çıkıyor. “Asker öyle
yapıyor, atlar böyle koşuyor” diyor ve komutanlar da birbirini suçluyorlar.
Cengizhan, hışımla ayağa kalkıyor ve “Yeter” diye bağırıp,
gürzünü de yere vurduktan sonra şöyle devam ediyor:
-“Ben size neden olduğunu söyleyeyim? Hele şimdiki halinizi gördükten sonra çok daha iyi anladım. Ben, seçim yaparken, bilemedim. Büyük işlerin başına küçük adamları, küçük işlerin başına da büyük adamları getirdim. Büyük adamlar, küçük işleri önemsemediler. Gereğini yapmaya tenezzül etmediler. Büyük işlerin başına getirdiğim küçük adamlar da, onların üstesinden gelemediler. Altında ezildiler. İşte koskoca devlet bu yüzden yeniliyor, yıkılıyor.”