İtibar istikrara bağlıdır.
Dün kara olan bugün ak yapılır, ak olan da karaya çevrilir
ise istikrarsızlık söz konusu olacağı için itibar da büyük hasar görür. Hatta
ortadan da kalkar.
İsrail, Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa, Marmara Gemisi ve de
her daim olan ama son olarak adeta yerle bir edilen Gazze…
Yani “Türkiye’nin Kırmızı Çizgisi.” olarak tarif edilen
renkler, yerler, sözler, tercihler, uygulamalar!
Her ne kadar Ziya Paşa’nın:
“Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür” sözü genelde insanı
tarif eylese de, ben diyeyim “Birileri”, siz söyleyin “Bazıları” bunu “Tam bize
uyuyor.” diyerek vazgeçilmez yaşam biçimi, hareket tarzı haline getirmişler.
Tıpkı bugün İsrail-Türkiye ilişkilerinde olup bitenler gibi.
Önce kıpkırmızı çizgiler biraz allaştırıldı Dışişleri Bakanı
Çavuşoğlu İsrail’e gitti.
Ardından İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Ankara’ya teşrifi
ile turunculaştırıldı.
Sonra Filistin Davası’nda kesin anlaşmalar gündeme
getirilerek yeşillendirildi.
Hemen ardından İsrail, Gazze’ye tarihin en ağır
saldırılarını, onlarca Filistinliyi katlederek renk değişimi gerçekleştirdi.
Ne mi oldu?
Türkiye, İsrail’e yeniden büyükelçi atamaya karar vererek
pembeleştirildi.
Hiç uzatmaya, evelemeye gevelemeye gerek yok. Çizgilerde
kırmızılar pembeleşti!
Ama o ki pembeleşecek idi, bu kadar kıpkırmızı kan niye
akıtıldı?
Bu kanların oluşturduğu “Kırmızı Çizgiler”den neden dem
vuruldu?
FINDIK FİYATININ TABANI-TAVANI
Geçen hafta genel yazımızın son satırını aynen şöyle
bağlamıştık:
“Bugünkü sistemde fındıkta taban fiyat diye bir tanım, tarif
ve sınır yoktur. Yani TMO’nun ki taban değil, kendisinin alım fiyatıdır.”
Gerçeği lâfı uzatmadan, “Lâfın tamamının deliye değil,
salağa dendiği.” gerçeğini de iyi bildiğimizden, evirmeden-çevirmeden,
kıvırmadan-kıvrılmadan, kıssadan hisse bile yapmadan, virgül, iki nokta üst üste,
üç nokta yan yana, imlâ işareti kullanmadan, “Nokta koyarak.” anlatalım dedik.
Ama gördük ki biz ne dersek diyeyim, gerçeği ne kadar
bazılarının gözlerinin içine ne kadar sokarsak sokalım, birileri papağan misali
bildiklerini okumaktan vazgeçmiyorlar.
Kendilerince algı yaratarak, kamuoyu oluşturmaya
çalışıyorlar.
Eeee boşuna; “Anlayana sivrisinek saz, anlamaya davul zurna
az.” diye boşuna denmemiş ki!
Hadi bu gibilere lastik gibi çekip uzatarak, yanlış
tariflerine devam edebilmeleri için son bir cümle.
Şirketi ve parası olan bir ticaret erbabı, sanayici,
ihracatçı, hadi diyelim ki ithalatçı, “Fındık almıyorum. Alırsam da TMO’nun
fiyatından düşüğe alıyorum.” der ise “Sen nasıl böyle yaparsın? Nasıl bu
fiyattan alırsın?” diye yakasına yapışma hakkı hukuku olabilir mi?
Ya da, “Fındığın hepsini herkesten yüksek fiyat vererek
alıyorum. Diğer tüccar, sanayici, ihracatçı, ithalatçı iş yapmış-yapamamış beni
hiç enterese etmez.” der de bunu da uygulamaya koyar ise buna karşı
yapabileceğiniz, alabileceğiniz bir tedbir ve çareniz var mı?
Ezcümle; aklın cenderesinden geçmeyen ağzın gevşekliğinin
sebep olduğu yara dili çürütür!