Umudu göremeyen, görse bile umudunu yeşertmeyen, kaderi
başkaları tarafından belirlenen, çaresiz kişilere KARAMSAR diyoruz.
İnsanlar, karamsarlığa düşünce, mutsuz olur, huzursuz
olur.
Hepimiz, zaman zaman bu karamsarlık haline düşeriz.
Aslında son yıllarda, insanlığın çoğu karamsar. En son bu
seçime de karamsar olarak giren seçmen, biraz cesaret toplayıp, belki bir
nebze, nefes alırız diyerek sandığa gitti. Ve oyunun rengini, neredeyse tüm
Türkiye’ye boyadı.
YOKTUR ASLINDA BİRBİRİNİZDEN FARKINIZ diye başlayan bir
reklam vardı. Gerçi orada ki birbiriniz değil, birbiri(m)izdi. Evet hep güçlüden yana şansını deneyen
seçmen, belki kurtuluruz düşüncesi ile sandığa gidiyor gitmesine de sonuç pek
değişmiyor gibi. Aslında birbirinden pek farkı olmayanı oyluyoruz her
defasında. Denize düşen misali.
Seçmen iyi fikir deyip, oyunu CHP’den yana kullandı. Oysa iyi fikirlerden, iyi işler çıkması
gerekir. Henüz çok erken konuşmak ve yazmak için biliyorum ama Nasıl olacak
diye düşünmeden kendimi alamıyorum.
Sordum hep, neden, ama aldığım cevaplar nedense fakat,
lakin ve ancak ile başlayan olunca, anladım ki yine insanlar kaçış kapısı arar
durur.
Evet hayırlı olsun inşallah.
Ama üç ay sahada, çalışmış bir kardeşiniz ve ablanız
olarak yazıyorum. Caddeleri, sokakları, parkları, bahçeleri, meydanları panayır
havasına getiren, iki kutbun bol paralı efendileri ve hanımefendileri, seçmene
renkli şölen hazırladılar. Stantta aç, eve bir şeyler getirmek isteyen
vatandaşa, defalarca standa gelmesine rağmen, yine defalarca, çay, şeker,
kahve, kalem, çakmak vs verdiler.
Üstelik hiç seslerini çıkarmadan, ne diyelim Allah razı olsun.
Gözlerim o kadar açıldı ki bu seçimde, çevreme baktım her
şeye, herkese… gördüklerime inanın inanamadım. Kibirli adaylar, sevecen adaylar,
egolu adaylar, samimi adaylar ama sonucu değiştirebilecek adaylar mı gerçekten?
Hep uygarlığın geldiği nokta bu mu olmalıydı diye düşündüm, taşındım. Beklenti
içerisinde olan insanlar ve onlara vaatler sunan paralı siyasetçiler.
“Nekka ekmek, okka köfte” diye bir söz vardır. Emek sarf
etmeden, yemek peşinde koşmayı anlatır.
Yani seçmene ne kadar verirsen, o kadar alırsın misali gibi. Aç kalan
seçmen, ne yapsın peki? Nekka ekmek alırsa, o kadar köfte misali işte.
En çok neyi gördüm biliyor musunuz? O ekmek verenlerin,
birde samimiyet adı altında “insanların omuzunu ve sırtını sıvazladığını” hadi
yürü, yanındayım der gibi samimiyetsizce insanlara sarılmadan, insanların
sırtını ve omzunu sıvazladıklarını gördüm.
Evet geldik bugüne…
Seçimler yapılır, birileri kazanır, birileri kaybeder.
Hele böyle iki kutuplu bir seçimde, bir kazanan bir de kaybeden olur. Kazananlar sevinirken, kaybedenler üzülür. Bu
arada, aradan bir iki partide, oylarını biraz yukarı taşıyınca, bir iki de
belediye alınca, hatta muhtarlık alınca, kendini seçimin galibi ilan eder.
Oylama işlemi bitince, seçmen, karşısındakinden farklı
fikirdeyse, birbirini kırar, incitir, döker…bu hep böyle olmuştur. Kazanan
güçlü hisseder kendini, sanki tüm nimetlerden faydalanacakmış gibi.
Biz bir yerel seçim yaptık. Ama nedense bu böyle
algılanmadı. SANKİ anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmemesi, 66. maddenin
devamı, adalet, hak, hukuk, demokrasi, özgürlükler, laiklik ilkesinin önemi,
gençler, kadınlar, çocuklarımızın geleceğini oyladık.
Elbette sevinin, mutlu olun ama o eleştirdikleriniz gibi
olmayın. Kırmayın, kızdırmayın, kınamayın hatta kışkırtmayın.
Bu seçimde, insanlar inandıkları değerleri bir tarafa
bırakıp, bir umut diye sandığa gittiler. Oyumuz bölünmesin diye, çoğunluk
neredeyse bir ağızdan konuştu ve oyladı. Umarım hayırlara vesile olur, ama
sakin olun. Bu bir yerel seçimdi. Yoksa dolar aynı dolar, parasızlık aynı,
enflasyon desen hiç değişmedi, işsizlik devam, trafik yine sıkışık…
Evet, yine oy kullandık ama, sabahında yine içimizde bir sıkıntı.