Türkiye kadınların ibret verici mücadeleleriyle dolu bir
ülke. Ezik bedenli kadınlar, ruhları incinmiş kadınlar, ışıltısı olan kadınlar,
yıldız gibi parlayan kadınlar, konuşturulmayan kadınlar ama genelde incinmiş
bedenler ile hayata tutunma mücadelesi veren kadınlar.
Özgürlükleri ve hakları gasp edilen kadınların içinden,
bazen öyle kadınlar çıkıyor ki kendi hakkını kilosunun kat be kat fazlası ile
alıyor. İnce güçsüz gibi gözüken bedeninden, öyle darbeler geliyor ki sanırsın
ki içinden süper kahraman çıkmışçasına.
Salı günü, Hayatımız üzerine hak edenlere inat, bir cesur
yürekle tanıştım. 45-50 kg ağırlığında bir spor eğitmeni. Türkiye’nin en çok
tercih edilen korkusuz dublörlerinden biri. Cesur bir kadın. Hayran olmamak
elde değil. Sözü dinlenen, cesareti alkışlanası, hüzünlü bakışlarının ardında,
adeta bir panter gibi hakkını sonuna kadar savunan, çok güzel bir kadın, Feray
Açıkgöz.
Bir kadının, bu kadar zarif, estetik ve narin olup bir adam
dövmesi, tüm kadınlar tarafından bilinip öğrenilmesi gerekendi. BİLİYORSUNUZ!
Ülkemiz güçlü kadınları sevmeyen insanların çoğunlukta olduğu bir ülke.
İktidarın erkeklere ait olduğu “düşündürülünce” güçlü kadın modeli, adeta
korkutucuymuş gibi gösteriliyor. Bu yüzden de malum fetvalarla, baskıyla,
mahalle baskısıyla kadın kontrol altında tutulmaya çalışılıyor.
Bir de üstüne susturulunca, yapılan tüm kötülükler sumen
altı edilmiş oluyor.
Feray, dizilerde hatta aklınıza gelen tüm popüler filmlerde
dublörlük yapıyor. Dönem filmleri, tarihi filmler, komedi filmleri vs. bazen
bir binanın tepesinden atlıyor, bazen yanıyor, bazen sokak çeteleri ile
savaşıyor, bazen camları kırıp kendini tehlikeye atıyor. Öyle ki üç ay
tekerlekli sandalye de yaşamak zorunda bile kaldı.
İşi çok tehlikeli. Ama devam diyor.
“Babam beni çok merak ediyor, acaba kızıma bir şey olur mu
diye. Çok korumacıdır. Gerçi benim bir çocuğum olsa, asla dublör olmasına izin
vermem. Hep onu düşünürüm, uyuyamam, yemek yiyemem…” diyor.
Aslında korkuyorum diyor ama yine de mesleğini çok sevdiği
için devam diyor.
Korku dediğin nedir ki, neşeni çalan huzurunu kaçıran değil
midir? O esas korkusuzluğunu ve
cesaretini, Taksim Metrosunda kadınların bacaklarını çeken Libyalı bir
tacizciyi dövmesi ile gösterdi. Konu o kadar mühim ve önemli ki Feray, göz açıp
kapayıncaya kadar, düşünce süzgecinden geçenleri işlevselleştirip tüm kadınlar
adına bir tacizciyi dövdü ve engelledi.
Bu hareketin adı, “kadınlar artık susmamalı” ve taraflı
görme refleksine karşı, taraf olan gözlere gerçeği gösterme çabasıdır. Şimdi
düşünün, siz olsanız bunu yapabilir miydiniz? Zor değil mi? Feray bence gerçek
bir güçtür. Neden mi? Çünkü vazgeçmedi.
Bildiklerimize daha ne kadar susacağız, hayatımızın tekrarı
olmadığına göre, kendimize borçlanmalar daha ne kadar sürecek. Bir kadın ve bir
erkek hikayesi, eşit başladı. Bugün “erkek bakışına” dönüştü. Seçimlerimizi
bile neredeyse erkekler seçiyor.
Hikayelerimizi yazanlar, hangi tesir altında ya da ruh
halinde hikayelerimiz yazıyor, bilmiyorum ama bildiğim, hikayeler doğru
yazılırsa, doğru okunur. Feray, doğru karakter ve dosdoğru bir hikayedir. Ben
hikayesini dinledim, yazdım ve imzalıyorum.
İyi ki varsın Feray.
Cibran “eğer kurtulmak istediğiniz bir dertse, bu dert size
yüklenmiş olmaktan ziyade, sizin tarafınızdan tercih edilmiştir.” Ve yine Cibran “kurtulmak istediğiniz görüntü bir
korkuysa, yerleştiği yer, kendisinden korkulanın eli değil, sizin
yüreğinizdir.”
Tüm kadınlar adına teşekkür ederim Feray.