Pazar sabahları ekmek, gazete almak benim görevimdi. Çünkü
evin en küçüğü bendim.
Aile ile birlikte
kahvaltı yapıldıktan sonra, gazete okunur ve gazetelerin eklerinden kupon
kesilirdi. İnsanlar bu sayede nelere sahip olmadı ki. Yemek takımları, halılar,
televizyonlar, meydan Larousse, Emsan tencereler, borcamlar, buzdolabı…
Hatta benim için en güzeli neydi biliyor musunuz? Maketler yapmaktı. Köprüler, evler, uçaklar
daha neler neler. Belki bir mühendis
olamadım ama, maket yapmada fena değildim.
Bazen gazeteyi okumak için değil de adeta elimizde makasla,
kupon kesmek için alırdık. Sonrası ise, kuponlar biriktirilip, Yaysat Bayiin de
sıraya girip aldığımız eşyalarımız…
Eğer makasla işaretlenen yeri doğru kesmeyip, noktanın
dışına çıkarsanız, biriktirdiğiniz onca kupon bazen boşa giderdi. Hatta olurda
bir kuponun eksik olursa, mega kuponun yayınlanacağı günü sabırsızlıkla
beklerdiniz.
O zamanlar kupon biriktiriyorduk, bugün ise o
biriktirdiğimiz anılarımızı yazıyorum.
O zamanlar hiçbir şey hazır değildi. Çalışmak ve çabalamak
gerekti. En eğlencelisi ise, kuponla sahip olmak kısmıydı. Bunun için,
istediğin şeyi beklemek kısmı ise, işin heyecan kısmıydı.
Özenerek itina ile beklemek.
Bugün size yaşamınızı özetleyin desem, öldükten sonra nasıl
anılmak istediğinize dair bir metin yazın desem, bugüne kadar olan öykünüzde,
mutlu olduğunuz anlar, kendinizle gurur duyduğunuz anlar, başarılarınız ve
heyecanlarınıza dair neler yazarsınız?
Benim böyle notlarım var. Geçen hafta yazdığım çekmeler
yazımda, o notlar arasında belki de hayatımın parça parça yazılımları var.
İnsanlar çok istedikleri şeylere sahip olmak için, satın
alıyor. Dün akşam PARADAİSE diye bir
film izledim. Bir bilim-kurgu filmi.
Orada da satın alınan hayatlar var. Hayatlarından 10, 15, 20 hatta 40 yılını para
karşılığında satan insanlar. Sıkıştıklarında, iflas karşılığında hayatlarını
gen transferi ile başkalarına satan insanlar.
Bu işi îcat eden, yani hayatları satan alan şirkette çalışan
ve satış rekortmeni olan genç adamın, karısının kendisinden habersiz bir
şekilde, olurda bir problemle karşılaşırsak diye yanan evlerinin borcuna karşılık,
teminat olarak kendi yaşamından 40 yılını bağışlaması. Ve sonrasında ki
aksiyonlar.
Gelecek, teknoloji, trend, sürdürülebilirlik… gibi kavramlar
daha yaşanılabilir bir dünya mı hazırlıyor gerçekten?
Eski ABD istihbarat subayı David Grusch Kongre önündeki
yeminli ifadesine dair bir yazı okudum geçenlerde. ABD’de UFO’ların olduğu 12
bölge ve ABD hükümetinin, bu olaylardan biyolojik kalıntılar çıkardığına dair
nice bilgi veriyor.
Artık önemsenmeyen ve çöpe atılan hayatlarımız var. İnsanlar artık, genetik kodların mülkiyeti,
kullanımı, yayma haklarının tescili gibi konulardan konuşurken ve birileri
bunlara sahip olmaya çalışırken, birilerinin yok olan hayatlarını izliyoruz.
Ben korkuyorum, sizi bilmem.
Daha sağlıklı bir yarın olacak mı acaba?
Ne demiş Cemil Meriç;
“Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker.
Kendisine ve çevresine ait hiçbir şey bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi.
İplerini başkaları çeker. Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir
bilinmez. Sınırsız olan yalnız hayalleri
ve acı kabiliyeti. Etten bir kafes ve acı içinde çırpınan bir ruh.”
İnsan dediğimizin yaptıkları, daha nerelere varacak acaba?
Ben kupon kesilen o masum dönemi çok özlüyorum.