SON DAKİKA
SON DAKİKA


Sayonara
18.12.2018

Her şeyin çok güzel gittiği bir zamanda gelen bir mesajla sarsıldım. Ben onu neredeyse yirmi sene önce tanımıştım ve o yirmi sene önce de oldukça yaş almış bir Japon hanımefendisiydi. Aslında zaten çok sık görüşemiyorduk. Ben ara ara Japonya’ya gittiğimde bir fırsat bulur mutlaka orada yaşıyorken kaldığım yeri görmeye giderdim. O da mutlaka orada olur, güldüğünde iyice yok olan gözleriyle beni görmenin ne kadar güzel olduğunu söyler, alıştığı Japon tarzı arada mesafe bırakan selamlama ile benim ona sarılmak için yaptığım hamle arasında birkaç saniye kararsız kalsa da sonunda mutlaka bana katılırdı. İtiraf edeyim, yirmi sene önce, ben yirmi yaşındayken, o hanımefendi ile konuşmak istememin temel sebebi olabilecek her fırsatta Japonca pratik yapmaktı. Şimdi onu buradan uğurlarken ise hayatıma derin iz bırakmış, çok sevdiğim bir dostumu artık göremeyecek olmanın hüznünü yaşıyorum.

Nakamura san, kaldığım yurt binasının girişinde görev yapıyordu. 11.238 yen tutan kira, gaz ve elektrik paramı ödüyorken ona 15 bin yen verdikten sonra, 238 yen daha verip işini kolaylaştırmak istemiştim. Önündeki hesap makinasına önce 15 bin yazmış, sonra ona 238 eklemiş, bulduğu 15.238’den 11.238’i çıkartarak bana para üstünü vermişti. Bu benim için gülünmesi gereken bir şeydi ve öyle yapmıştım. Gözlüklerinin üzerinden bana bakmış, “Küçük delik büyük gemiyi batırır” demişti. “Benim işim burada sıfır hata ile çalışmak ve iş tanımım da bu hesap makinası ile verdiğin para ile ödemen gereken para arasındaki farkı hesaplamak. Bunun dışına çıkarsam işimi doğru yapmamış olurum.” diye de eklemişti. O atasözünü çok sevmiş ve yazmasını istemiştim. Sonra, neredeyse her gün, selamlaştıktan sonra ben ona bir Türk atasözünden, o da bana bir Japon atasözünden bahseder olmuştuk. Bu kadar farklı ve uzak coğrafyaların benzer sözlere sahip olması ilginç ve güzeldi. Sonra, bir gün yanında bir görevli ile kapımı çalıp, evinde televizyon olan herkesin ödemesi gereken televizyon vergisinin tahsili için bana televizyonum olup olmadığını sorması, kapının tam karşısında bangır bangır çalan televizyona bakıp gülümsediğimde ise “Siz var derseniz vardır, yok derseniz yoktur. Benim görevim televizyon var mı diye kontrol etmek değil, size beyanınızı sormak.” demesiyle de aklıma kazınmıştı. Koca apartmanda -bu laf üzerine- televizyonu olduğunu beyan eden ve vergisini ödeyen tek yabancı öğrenci olmuştum sanırım.

Nakamura san, benim için insanlar arasındaki iletişimin ve onların hayatında iz bırakışımızın zaman ve mekandan bağımsız, içinde bambaşka enerjileri barındıran çok özel bir şey olduğunun ispatıydı. Aylık bursumu almama 3-4 gün kala, param suyunu çekiyor diye sabah kahvaltısında laboratuvarımdaki buzdolabında bir gün önceden kalan balıktan yemiş, ama yine de o televizyon vergisini ödemiş biri olmanın onurunu yaşadığım sürece hep taşıyor olacağım. Umuyorum sana benim için ne kadar özel biri olduğunu hissettirebilmişimdir Nakamura san. İyi ki seni tanımışım. Sayonara!

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap