“Birçok yabancı dil bilirim. Bu diller arasında Türkçe öyle
farklı bir dildir ki yüz matematik profesörü bir araya gelerek Türkçeyi
yaratmışlar sanki. Bir kökten onlarca sözcük üretiliyor. Ses uyumuna göre anlam
değişiyor. Türkçe öyle bir dildir ki başlı başına mantık, düşünce, felsefe
dilidir.” Davvid Cüthhel
Evet, araştırmacı, dil bilimci yabancı bir bireyin dilimize
bakışı bu. Aslında bizde biliyoruz
dilimizin dünya dilleri arasında
önemli yeri olduğunu. Ne yapalım ki beyni yıkanmış, ülkesinde kendini yabancı
gören kişiler, kendi dillerini, Türkçeyi, küçümsüyorlar. Özellikle Arapçayı öne
çıkarmaya çalışıyorlar.
Bakın Ziya Gökalp dilimiz için ne demiş:
LİSAN
Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize,
İstanbul konuşması,
En saf, en ince bize.
Bilmem yeter mi tarihin derinliklerinden gelen örnekler?
Peki, güzel de dilimizle uğraşanların amacı ne? Dil düşmanlığı mı, ulus
düşmanlığı mı? Bence her ikisi de. Dil, bir ulusun varlık nedenidir. Ulus ise
bir dilin var olma, yaşama nedenidir.
Batılı bir
dil bilgini, Orhun Nehri kıyısındaki Orhun Abideleri, Göktürk Yazıtları için
diyor ki ,”O Bengü taşlar, yerinde durduğu sürece Türk Ulusunu yok edemezsiniz,
tarihten silemezsiniz.”
Karamanoğlu Mehmet Bey'in 13 Mayıs 1277'de “Bugünden sonra
hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe ‘den başka
dil konuşmayacak” buyruğu, tarih sayfalarında saklıdır.
Kaşgarlı
Mahmut’un Divan-ı lügat-it Türk isimli eserinde Araplara Türkçe öğretmiştir. Bu
kadar geniş anlamlı dilimizi hiçe saymak
demek ,Türk ulusunu yok saymaktır ki bu, bence ulus düşmanlığıdır.
Şu gerçeği bilmemiz gerekir ki Latin
harflerinin kabul edildiği ilk Müslüman devlet biz değiliz. Arnavutlar bu
alanda öncüdür. Biz, Latin harflerinde ilk Türk devleti de değiliz; Azerbaycan
Cumhuriyeti, bu çevirimi, Türkiye’den daha önce kabul etmiştir. O tarihte
“Azerbaycan’ca” diye bir kavram yoktu, dil Türkçeydi. Sözlüklerin Türkçe
dilbilgisi vardı. 1930’lu yıllara kadar
Azerbaycan’da her şey Latin harfleriyle yazıldı.
Nedendir bilmiyorum, harf devrimi denilince gürültü koptu.
Türk harf devriminin etrafında olumsuzluklar oluştu. Bir zaruret olarak yazılı
edebiyatın oluşumu, sosyal yaşamda
harflerin değişimi Türkiye’de bir ulusal ve dini çatışma, bir ideolojik
kavga haline dönüştü. Bizzat harf devrimine gidilen dönemde hükümet üyeleri
arasında bile görüş ayrılığı oldu. İlim dünyasında da buna karşı olanlar vardı;
İsmet Paşa, ani bu değişikliği Türk matbaa sektörünün kaldıramayacağını,
hükümet işlerinin, tedrisatın duraklayacağını bu nedenle tedrici bir gelişme ve
ikili bir kullanım gerektiğini belirtti.
Atatürk, kararlıydı. Anadolu’da konuşulan dilin kurallar
içinde yeni harflerle
zenginleştirecekti. Çünkü Anadolu halkı cahil bırakılmıştı. Okuma yazma oranı
çok düşüktü. Çünkü sanat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da Arapça esas
alınmıştı. Bu oluşum Türk ulusunu, Türklük bilincini zayıflatmıştı.
Ortaya “Osmanlıca” denilen uyduruk bir dil çıkmıştı. Arapça,
Türkçe, Farsçanın karışımı olan bu uyduruk dili kimse anlamıyor ve günlük
konuşamıyordu.
İyi ki yeni harfler oluşturulmuş. İyi ki Türkçe ; sanatta,
bilimde, günlük yaşamda, edebiyatta ön plana çıkartılmış.
Dilimizi beğenmeyenler, ulusumuzu da beğenmiyorlar demektir
ki bu bireylerin başka ülkelere gitmeleri için kapılarımız açıktır.