SON DAKİKA
SON DAKİKA


RK TİPİ DEMOKRASİ'DE
24.05.2018

TÜRK TİPİ DEMOKRASİ'DE DEĞERLENDİRME İÇİN...

Bizler İkinci Dünya Savaşı döneminin çocuklarıyız. Yoksulluğun, kıtlığın içinden filizlenip çıkmışız ülkemize. Annemizin helal sütünden başka gıdamız yokmuş bizi besleyecek. O dönemde bir de keçi sütü içirirlermiş bizlere.

 Ben üç-dört yaşlarında iken Türkiye Cumhuriyeti devleti çok partili hayata geçmiş. Demokrasiyi halkımıza tattırmak, egemenliğin kayıtsız şartsız millette ait olduğunu yaşatmak için seçmişiz çok partili hayatı. Düşünebiliyor musunuz benim kuşak üç darbe, birkaç darbe girişimini yaşamıştır. Partilerin kurulduğu, partilerin kapatıldığı siyasal hayatın canlı tanıklarıyız aynı zamanda.

Hukuk, hukukun temsilcisi hâkim vatandaşın yargısal güvencesiydi. ‘Olmazsa hakkımı mahkemede ararım’ diyecek kadar emindik yargıdan. Biliyorduk ki zengininden en fakir vatandaşa kadar herkes hukuk karşısında eşittir. Bir hâkimin hukuksuz olarak kişilere ceza vermediği gibi hiçbir kişiyi keyfi olarak da suçsuz sayamazdı.

Toplumda mizah unsuru olan ayakkabı kutuları ve içindeki dolarların sonunu hukuk getirmedi getiremedi. Bu, ülkemizin ve yönetimin ayıbıdır. Bu ayıbı seçimlere gideceğimiz bu günlerde yönetim temizlemek zorundadır.

Göze kulağa hitap eden araçları hepimiz izledik, dinledik. Ayakkabı kutusundaki paraları, gençlerin yatak odalarında düşünemeyeceğimiz kadar dövizlerin varlığını gördük. Keşke bunlar yalan olsa, keşke Türkiye Cumhuriyeti bakanlarının çocukları yüz kızartıcı suçu işlememiş olsalar; inanınız babaları kadar sevinirim.

Söylenti bu ya: Temel her sene Hacca gidermiş. Farzı yerine getirmek için gidene kim saygı duymaz ki? O zamanlar büyük otobüs firmaları ile giderlerdi Hacca. Dönüşte sınırda kontrolden geçirilirken Temel’in belindeki kuşağa sardığı  altınları yakalamışlar. Temel pişkin pişkin etrafına bakınmış ve:

“Bu altınları benim belime kim sardı” demiş. Şimdi de bakan çocuklarının evlerinde bulunan paralar hakkında; Temel gibi karşısındaki toplumu enayi sanarak, “Bunları benim yatak odama kimler koydu?” derlerse şaşmayalım.

Bizler yargıçların karşılarına gelen suçluları hassas terazide tarttıklarını biliriz. Eskiden beri süregelen güzel bir sözümüz vardır: “Şeriatın kestiği parmak acımaz” diye. Öyle ya suçlu suçunu çekmek zorundadır. Bu ülkede iki baklava dilimini -aç olduğu için veya canı çok çektiği için- çalan çocuklarımızı sekiz-on yıla mahkûm ediyoruz ama suçu sabit olanları bırakıyo,r toplumun tepkisini alınca tekrar tutukluyoruz.

Bizleri, ‘doktorun raporuna, mühendisin kazığına, öğretmenin notuna, yargıcın kararına güven duyulmalıdır’ inancıyla büyüttüler ve şimdiye kadar da o inançla yaşadık. Elbette ki yürekli ve kılı kırk yaran hâkimlerimiz vardır. Hukukun üstünlüğünü içine sindiren dürüst yargıçlarımız, savcılarımız vardır. 

Sayın hâkim beyin kararının doğruluğunu, yanlışlığını hukukçular  ve toplum tartışıyorsa orada bir sıkıntı var demektir. Ben hukukçu değilim. Ben eğitimciyim.  Onun için yargıcın hukuksal kararını eleştirme yetkisine de sahip değilim. Umarım sayın yargıçlar iktidarın değil hukukun insanı  olurlar ve kendi vicdanları ile karar verirler. Ben umudumu koruyorum.

Unutmayalım ki “Mahkeme kadıya mülk değildir”

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap