İçerisinde bulunduğumuz çağda,
insanlar zamanlarının büyük çoğunluğunu sosyal medyada geçiriyor…
Normal hayatta da sıkça
rastladığımız gibi sosyal medya kullanıcıları arasında da bir kesim var ki
adeta her işin uzmanı gibiler…
Onlara hangi meslek kolu olduğu
fark etmiyor…
Doktordan daha doktor, avukattan
daha avukat, mühendisten daha mühendis gibi davranan insanları hayretler
içerisinde izlemek mümkün…
Mesela bir doktor, alanıyla
ilgili bir bilgilendirmede bulunuyor, paylaşımın altına ‘ama öyle değil böyle’
gibi akıl tutulması yorumlar yapılıyor…
Yine çok samimi şekilde yazılan
bir yazı veya paylaşılan bir fotoğraf sonrası linç kültüründen beslenen sabit
fikirli ‘niyet okuyucular’ devreye giriyor.
Ve paylaşım yapan kişi, aklının
ucundan bile geçmeyecek yakıştırmalara maruz kalabiliyor.
Hal böyle olunca okuduğum ve çok
beğendiğim tam da bu durumu anlatan bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim.
Büyük usta çırağına;
“Yaptığın son resmi, şehrin en
kalabalık meydanına koyar mısın?” demiş.
“Resmin yanına bir de kırmızı
kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını
rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma” diye ilave etmiş.
Öğrenci, birkaç gün sonra resme
bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının
yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye
etmiş.
Öğrenci resmi yeniden yapmış.
Usta, yine resmi şehrin en
kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Fakat bu kez yanına bir palet dolusu
çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş. Yanına da,
insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını
önermiş. Öğrenci denileni yapmış.
Birkaç gün sonra bakmış ki,
resmine hiç dokunulmamış.
Sevinçle ustasına koşmuş.
Usta ressam şöyle demiş:
“İlkinde, insanlara fırsat
verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini
gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.
İkincisinde, onlardan müspet, yapıcı, olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak
eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.
Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen insanlardan alamazsın. Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma ve asla bilmeyenle tartışma.”
Bu kısa anonim hikâye aslında ne
çok şey anlatıyor değil mi?
Hayatın her alanında her şeyi
bildiğini zanneden ama ortaya hiçbir şey koyamayan bu tür insanlarla
karşılaşmıyor muyuz?
Ünlü filozof Konfüçyus’un da
dediği gibi;
“İşi bilen yapar, az bilen akıl
verir, bilmeyen eleştirir, yapamayan çamur atar…”