Yaygın uygulama alanı bulamayan kağıt üzerindeki çözümlerin,
taraflar nezdinde, uzun vadeli, kalıcı sonuçlar doğurmadığını çok defa tecrübe
ettik. Teorideki tartışmasız başarısını pratikte de göreceğimiz çözümler
üretilmediği müddetçe aynı tekrarları yaşamamız olağandır. Gelir kaybeden,
alacak ve borç dengesi bozulan, takibe düşen veya kredibilitesi yiten
işletmelerin, yapılandırma ve/veya yeni borç ödevlerini yerine getirmesi mümkün
müdür?
Halihazırda, sektör ayrımı yapmaksızın, pandeminin de
etkisiyle iyice nefes alamaz hale gelen işletmeler, kapsamlı bir sicil affı,
yapılandırma ve hatta devletin bazı alacaklarından vazgeçmesi yönünde
beklentiye girmiştir.
İhaleli işlere ve özel inşaat işlerine ilişkin hakediş
ödemelerinin süresinde yapılmaması sonucu, birçok işveren, ekonomik açıdan
zorlanmış, yüklü miktarda vadesi geçmiş vergi ve prim borcu birikmiştir. Bu
durumdaki firmalar, borçları nedeniyle biten işlerine ait teminat çözümü
sürecinde mağdur olmakla birlikte
yeni bir iş için ihale başvurusu
da yapamamaktadır. Önceki yıllarda, yapılandırmalar ile geçici de olsa borçlu
firmaların nefes alması sağlanmış idi. Bugün, bozulan sicilinden ötürü
yapılandırma kapsamında veya yeni yatırım planlarına yönelik teminat mektubu ve
kredi talepleri geri çevrilen çok sayıda firma vardır.
Gelinen noktada,
özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin kurtarıcı olarak gördüğü,
yapılandırma talebi için yasa düzenleyicinin göz ardı etmemesi gereken şu var ki;
borcunu yapılandıranlar, haklarını kaybetmemek için yapılandırma kapsamındaki
yükümlülüklerini yerine getirirken, eş zamanlı olarak güncel yükümlülüklerini
de belirlenen istisnalar dışında aksatmadan yerine getirmek zorundadır. Borç
yapılandırmasındaki şartlardan biri, cari dönem borcunun olmamasıdır. Cari ya
da geçmiş dönem, sonuçta bir borcun ödenebilmesi için ortada bir kazancın
olması gerekir. Günlük iş akışının aksamadığı ve kamu/özel sektör alacaklarının
süresinde tahsil edilebildiği bir ortamda, mükellefiyet, gereğince yerine
getirilebilir.
Öncelikli ihtiyaç, kapsamlı ve uygulaması tercihe
bırakılmayacak bir sicil affının ivedilikle çıkarılmasıdır. Bu vesile ile
KOBİ’lerin gereksinimi olan kredi veya teminata ulaşımı sağlanmalıdır. Aksi
halde, açıklanan her ekonomik paket ya da borç yapılandırmasından dar
çerçevedeki işletmeler yararlanmaya devam edecek ve gerçek ihtiyaç sahipleri
bir fayda sağlayamayacaktır. Herhangi bir nedenle üretemez, çalışamaz ve atıl
durumdaki KOBİ’ler, salt borçlandırılarak değil, karşılıksız da desteklenerek,
yeni bir can suyu ile ekonomiye kazandırılmalıdır.
Pandemiden dolayı özel sektörde genele yaygın mücbir sebep
tanımlanmış; çek, senet ve diğer alacakların tahsil ve/veya takibi belli bir
süre durdurulmuş, yapılan düzenleme ile de çek mağdurları rahatlatılmıştır.
Buna karşın, kamu alacağına yönelik kısıtlı bir mücbir sebep tanımı yapılarak,
beyanname düzenleme ve ödeme sürelerine yönelik sınırlı bir kesim mücbir sebep
kapsamına alınmıştır. Aynı faaliyet kolu için gelir vergisi mükellefi kapsama
alınıp, kurumlar vergisi mükellefi kapsam dışı bırakılmıştır. Finansal
borçların yapılandırılması, sektör özelinde vadesi ve fiyatlaması uygun kredi
paketleriyle, durma noktasına gelen piyasa bugün için hareketlenmiştir. Ancak kaynağa
her kesim ulaşamamıştır. Her iki konunun da kapsamı ve yeterliği yapılandırma
beklentisinin yoğun olduğu bir ortamda değerlendirilmeye muhtaçtır.
Yapılandırma ve sicil affı düzenlemesi, hem KOBİ’ler hem de ülke ekonomisi için kalıcı bir iyileşmeyi ve büyümeyi hedefleyen çareleri barındırmalıdır. Kullanım şartlarını çoğunun sağlayamadığı; teşvikler, finansal destekler ve borç yapılandırması gibi KOBİ gerçeklerinden çok uzakta üretilen, günü kurtaracak, genel geçer formüllerden vazgeçilmelidir.