SON DAKİKA
SON DAKİKA


Sözünden hiç dönmedi
2.07.2023

Ekonomide son günlerde yaşananlar ile ilgili vatandaşlardan öyle tespitler geliyor ki. Alkışlamamak elde değil. Çünkü bu millet balık hafızalı değil. Dünü unutup, bugün başka yola sapanlara o günlerde neler dediklerini hatırlatmaktan geri kalmaz millet. Bakın yaşanan gelişmeler Nasuh Bektaş tarafından nasıl değerlendirilmiş;

“Hep dik durdu.

Hiçbir sözünden dönmedi.

Faiz arttırmamı beklemesinler Naslar var. Arttırdı.

Ben görevde olduğum sürece papazı Alamazlar. Aldılar

Deniz Yücel’i asla serbest bırakmam. Bıraktı

Ben görevde olduğum sürece İsrail’le olumlu düşünemem. Düşündü

Darbeci Sisi ile tokalaştı.

Şerefsiz, 15 Temmuz’un finansörü dedikleri Birleşik Arap Emirlikleri ile dost oldu.

Katil Esed dediği, Esat ile görüşülebileceğini söyledi.

Katil Suud Prensi dedi. Suud prens ile görüştü

NATO’nun Libya’da ne işi var dedi. Tabii ki NATO Libya’da olacak dedi.

Finlandiya ve İsveç konusunda olumlu düşünemeyiz. Düşündü

Macron’un Zihinsel tedaviye ihtiyacı var” dedi

“Sevgili Emmanuel” diye mektup yazdı” ifadeleri ile yeniden hatırlatılmış. Darılmaca, alınmaca yok, çünkü ülkemizde düşünce özgürlüğü var.


ÜÇ ANA ÇİZGİ

 

Uğur Mumcu Atatürk'ü en doğru anlayan ve en iyi şekilde anlatan birkaç gazetecinden biriydi.

Örneğin, 11 Şubat 1982 yılında “Üç Ana Çizgi” başlıklı yazısında Atatürk'ü şöyle anlatmıştı:

“Tarihe-laboratuvar- gözüyle bakınca üç karakter modeli gözler önüne gelmektedir. Birincisi Tanzimat'ın Büyük Reşit Paşa'sı, ikicisi Meşrutiyet'in Enver Paşa'sı, üçüncüsü Kurtuluş Savaşı'nın Mustafa Kemal Paşa'sı.

Büyük Reşit Paşa ‘Batı uyduculuğunun' simgesidir; Enver Paşa ‘serüvenciliğin', Mustafa Kemal Paşa ise ‘ulusallığın', ‘devrimciliğin' ve ‘gerçekçiliğin'.

Üçüncü çizginin sahibi Kurtuluş Savaşı'nın yüce önderi Mustafa Kemal Paşa'dır.

Bu görkemli tarih ve kişilik çizgisi, milliyetçiliği ‘antiemperyalizm' olarak görür; devrimciliği, ‘halkçılık' ve ‘cumhuriyetçilikle' çağdaş uygarlığa ulaşmak biçiminde anlar ve uygular. Bu nitelikleri ile ulusal bağımsızlığın, Türkiye koşullarına uygun devrimciliğin ve ilericiliğin simgesi ve ana doğrultusudur.

Bu yüzden Atatürkçülük, ‘Büyük Reşit Paşa Batıcılığı'na ve ‘Enver Paşa milliyetçiliği ve serüvenciliği'ne karşı tek seçenek olan ‘ulusal ve ‘devrimci çizginin' dünden bugüne uzanan gerçekçi doğrultusunu simgelemektedir.

Bizler, ‘Batı uyduculuğunun' simgesi Büyük Reşit Paşaların, ‘serüvenciliğin' simgesi Enver Paşaların değil; ‘ulusal kurtuluşçu ve devrimci' Mustafa Kemal Paşaların kuşağıyız. Ve öyle olmalıyız, öyle kalmalıyız.”


DOLAR 10 LİRA DEĞİL 26 LİRAYI AŞTI DUYDUNUZ MU?

 

Millet ikiye bölündü üsttekiler ve alttakiler, üstekiler kim derseniz, ballı ihaleleri alıp milyonlarına milyoncuklar pardon milyon dolarcıklar katanlar. Allta ise mutfağındaki yangını söndürecek umuduyla bakıp iktidara oy verenler dahil bulunmakta. Bu ekonomik baskı zulmün bitmesi için ezilenlerin ümüğü daha da sıkılacak. Çünkü ülkemizde yanlış ekonomik politikalar enflasyon sebep faiz sonuç diyen anlayışın getirdiği bu tablonun bedelini iktidara oy verenler dahil herkes ödeyecek. Bu bedele milleti mahkum edenler ise bildiği yolda durmak yok yola devam diyecek. Bu arada iktidara oy verenlerin oylarının hesabını sorması gerekir. Bugüne kadar sormadılar, bari yeniden yetki verdikleri iktidardan bu süreçte hesap sorma cesaretini göstermeleri gerekir.

Dövizin kaç lira olduğunu takip etmeyen var mı?. Dövizi olanda olmayanda takip ediyor, çünkü ceplerini ilgilendiriyor. Döviz yükseldikçe cepteki delik daha da büyüyor. Dolar’ın 2019 yılında 10 lirayı bulacağını söyleyenlere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında, "Bunlara göre dolar 10 lira olacak, enflasyon yüzde 30''u aşacaktı, bunların hiçbiri oldu mu?" cevabını vermişti. Şimdi ise dolar 10 lira olmadı ama 26 lira oldu, enflasyon ise yüzde 100’leri buldu, hazine iflas durumuna geldi. Ne diyelim sebep olanlar elbet bir gün bedelini öder demekten başka.

 

ÇIĞ’IN UNUTULMAYACAK SÖZLERİ

 

Sümerolog, bilim insanı ve tarihçi,1914 doğumlu, çok değerli Muazzez ilmiye Çığ'ın bir konuşmasından...

-Kurtuluş savaşını yaşadık. Lozan'ın heyecanını, yokluğun rezaletini. Sonra Cumhuriyet ilan edildi. Ve ülke, bambaşka bir çehreye bürünmeye başladı. Hepimizin arzusu bir an evvel, adam olup memlekete yardım etmekti. Çünkü çok ihtiyacı vardı. Hiçbir şey yoktu. Yol yok, fabrika yok, okul yok. O 15 yıl içinde yapılanları hatırladıkça, şaşkınlığa düşüyorum.

-O gittiğiniz okullardaki gençlere de bunları mı anlatıyorsunuz?

-Evet, çünkü anlamıyorsunuz. Çünkü sizler, var olana doğdunuz. Sümer çocukları gibi. Onlar da, ''Bu şehirleri Tanrı'lar kurmuş, biz de buralarda yaşayalım'' demiş, aynen sizin gibi. Herkes atıp tutuyor şimdi. O zaman yaşanan sıkıntıları bilmeden. Bizler kazandığımız şeylerin değerini biliyoruz çünkü zor elde ettik. Siz bunu ancak kaybettiğinizde anlayacaksınız.

 

VATANDAŞ DİYOR Kİ

 

“Devlet bize 200 bin lira versin. Bizde bir dükkan açalım, günlük 2500 müşteri garantisi versin. Gelen müşterinin parasını alalım, gelmeyen müşterinin parasını devlet ödesin. Dükkanın vergi borçları silinsin. Kredi borcumuzu da ödeyemezsek onu da hazine ödesin” Evet vatandaşın bu söylemine öfkelenmeyin, şu köprü ve yolları hatırlayın.Vatandaş bir de Sarayın 1 günlük harcaması 14 694.000 lira olduğunu iddia edip başkanlık sitemi nasıl iyi mi diye soruyor?


TERLİKLERE DÖNDÜK

 

Ne kibar şarkılarımız vardı, sizli bizli. Başlamış söze. Hakkı Yalçın "Bir bahar akşamı rastladım size." Demiş. Sonra "Allah belanı versin" konulu şarkıları dayattılar bizlere. Şimdi biliyoruz ki. "Olmaz ilaç sine-i sad pareme."

Elinden tutardık dostluğun, İstanbul'un bütün meyhanelerinde dolaştırırdık.

"Kadehinde zehir olsa" vız gelir. Agora Meyhane'miz vardı. Dertlerin en şahanesi.

Şimdi bakıyorum da, ne "Eski dostlar" var artık, ne eski fasıllar.

Zaman; dilimizden sadece şarkıları koparmadı, bizi de birbirimize düşürdü.

İki kaşın arasına bile silah çatar oldu insanlar.

"Niçin baktın bana öyle" şarkısında, aşka bakardık.

Yeşil gözlerinden muhabbet kaparken başka bakardık.

Doğuştan karanfilliydi yakalarımız.

"Enginde yavaş yavaş günün minesi solarken", galiba biz de solduk.

Çocuklarımızı aldı zalim düzen.

20 yaşındaki aslan gibi delikanlıları.

"Ham meyveyi kopardılar dalından"

Kim başlattı bu savaşı, kim sürdürüyor? Ve niye bitmiyor?

Sahibi ölünce, kapının önüne konan terliklere döndük.

Göze mi geldik, biz mi unuttuk?

Aynaların eski olması, yeni gerçekleri gizlemeye yetmiyor.

Yanarak geçtik yılları, harcanarak.

Amele eller yağmacı oldu.

Hayatın girdabı içine çekti bizleri.

Bizim de suçumuz var elbet. "Kimseye etmem şikayet..."

Şimdi, "Ben küskünüm feleğe", siz, biz, hepimiz küskünüz.

"Derdimi ummana döksem", kimse dinlemez.

Peki durdurabilir miyiz bu gidişi?

Eski bütünlüğümüze kavuşabilir miyiz?

Hiç sanmıyorum. Çünkü, "Dönülmez akşamın ufkundayız artık, vakit çok geç!"

 

GÜNÜN SÖZÜ


Bir nesil, bilginin cezalandırıldığını ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. Bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler. Ursula K. Le Guin

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap