Türkiye’de her ile bir üniversite açtık diye böbürleniyoruz. Artık bilimde, ilimde çağ atlayacağız, üniversitelerimiz lokomotif görevi üstlenecek, çocuklarımız uzay çağına uygun yetişecekler. Ülke olarak dünya lideri olacağız diye bekleyip durduk.

Dün YÖK’ün işbirliği yaptığı İngiliz derecelendirme kuruluşu Quacquarelli Symonds (QS) sıralamasına göre ilk 500’de hiçbir devlet üniversitesi yer alamadı. Alan bazlı değerlendirmede yapılan listede, devlet üniversiteleri tek tek başarılı oldukları alanlarla yer aldı. Ancak başarılı oldukları alanlar ise bir elin parmaklarını geçemedi. ODTÜ mühendislik, Hacettepe tıp alanında öne çıksa da son 5 yılda bu üniversiteler de en az 100 sıra geriledi. 

Üniversitelerimiz ilim irfan yuvası olma yerine, kadrolaşmada yapılan tercihler, öğrencilere bilgi aktarımında en büyük engel oldu. Yeni kurulan üniversitelerin kadrolaşmasına baktığınızda tercih yapanlar yakın çevresindekilere yer verdiğini görmek mümkün. Not ortalaması yüksekmiş, yabancı dil puanı yüksekmiş ve diğer ölçüler tavan yapmış kişiler değil de farklı isimlerin tercih edildiği bu üniversitelerden gelecekte başarı beklemek mümkün değil.

Ne kadar üniversite açarsan aç, anlayışı değiştiremedikten sonra çok daha dünya üniversiteleri arasında yer almayı bekleriz. Devlet üniversiteleri sınıfta kaldı. Bazı rektörlerin ve yöneticilerinin yandaşlarına, eşe dosta kadro açtığı üniversitelerden bu gidişle başarı beklemek hayalden öteye geçmez.

Bu kadar üniversite var, dünya ile yarışan ve ilk 500 arasında yer alan tek devlet üniversitesi yok. Bunun izahını kim yapacak dersiniz, elbette iktidar yapacak. Önce kendini sorgulayacak, ardından sistemi gözden geçirecek ve YÖK’e soracak, bu başarısızlığın altındaki nedenleri araştırıp ortaya koyacak. Kanaatimce topu taca atıp işin sorumlusu olarak denetlemedikleri ve yol verdikleri rektörleri gösterecek, kendini bu başarısızlıktan soyutlayacak. Biz de buna inanacağız öyle mi? Vallahi billahi inanmam. Sizde inanmayın.