Ülkemiz bir seçimi daha geride bıraktı. AK Parti
milletvekili seçimlerinin galibi oldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip
Erdoğan rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’na fark attı. Seçim üzerine her şey
söyleniyor, yazılıyor, çiziliyor. Sonunda Erdoğan yemin ediyor ve 85 milyonu
kucaklayacağını söylüyor. Bunların takipçisi olacağız, elbette seçim döneminde
verdiği vaatleri de sık sık hatırlatacağız.
Şimdi gelelim muhalefete, CHP’nin içerisinde bir
türlü bitmeyen hizip bu dönemde de devam etti. Ayrılanlar farklı dilden
konuştu. Koltuk kapamayanlar dününü unutup laf tacirliği yaptılar. Sonuçta
seçim kaybedildi, şimdi zil takıp oynasınlar.
Bakın CHP ile ilgili değişim şart çağrıları
yapılıyor. Evet, şart hem de köklü değişim şart. Genel merkezde oturanlar
Kılıçdaroğlu’nun ceketine asılıp seçimi kazanacaklarını sandılar ancak
yanıldılar ve sandığa gömüldüler.
Bu nedenle CHP’de değişim şart. Umarım bu değişim
Trabzon başta olmak üzere başarısız olmuş tüm illerde yaşanır. Trabzon
teşkilatına, Rize seçimini hatırlatılıp aynaya bakmaları istenerek bir an önce
görevlerinden ayrılmaları sağlanır. CHP’de değişimle birlikte ne zaman gençlik
kolları ve kadın kolları hayat bulursa o zaman parti farklı bir ivme kazanır.
Bakın, “Kılıçdaroğlu iyi insan deniliyor ama
seçimi kaybetti. Buna da Tuncay Özkan gibiler izin verdi. Bunun bedelini tüm
Türkiye ödüyor. Muhalefet partilerinde değişim şart! Benim asıl merak ettiğim
etliye sütlüye karışmadan yol alan Erdoğan Toprak’ın sırrı ne acaba?
Yenilgilere tahammülü olmayanlar değişim istiyor.
Erdoğan ne kadar koltuğu bırakmıyorsa muhalefette de aynı alışkanlık var
koltuğa yapışıp gitmemek için direniliyor. Git kardeşim git, evinde iç çayını
kahveni.
CHP’nin artık fabrika ayarlarına dönme zamanı
gelmiştir. Bu da genç dinamik kadrolarla olur. Ha bir de parti içerisinde
Erdoğan’ın yönettiği iddia edilen ve ona çalışan gruplarda cımbızla tek tek
temizlenmeli.
Gelelim sona başarısızlığı millete yıkmak tabana
satmaya kalkmak hem yüzsüzlük hem de hainliktir. Oylara ve seçime sahip
çıkamayan muhalefet için artık değişim ve güven tazeleme zamanıdır”
yorumlarından herkes üzerine düşeni alır.
HER SEÇİMDE YÜZDE 50’Yİ GEÇTİ AMA…
Seçimler bitti. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin
aldığı o oranlarına dünden bugüne bakmak gerekir. Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde cumhurbaşkanının doğrudan halk oyuyla seçildiği ilk seçim olan 2014
seçimlerinde ittifaklar olmadan tek başına, yarıştığı iki adayı geride
bırakarak yüzde 51,79 ile cumhurbaşkanı seçildi. AK Parti’nin oyu ise 45,60’dı.
2018 seçimleri için ise Cumhur İttifakı
oluşturuldu, Erdoğan seçimlere Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Büyük Birlik
Partisi’nin (BBP) desteği ile girdi. Erdoğan, bu seçimlerde iki parti
seçmeninin de oyları ile diğer 5 aday arasında yüzde 59,52 oranında oy alarak
ikinci kez cumhurbaşkanı oldu. AK Parti’nin oyu yüzde 42,56’ya düştü.
Erdoğan, yanındaki yedi isme rağmen oy oranını
yine yüzde 52’de sabitledi. Yüzde 52,16 ile üst üste üçüncü kez cumhurbaşkanı
seçildi. Kemal Kılıçdaroğlu ise yüzde 47,8 oranında oy aldı. Bu oranlara göre
aradaki fark sadece 2 milyon 292 bin 180’de kaldı. AK Parti’nin oyu yüzde
35,61’e geriledi.
İktidar partisinin de kan kaybı sürüyor. Sadece
muhalefet değil iktidar partisi de şapkasını önüne koyup bu düşüşün nedenlerini
araştırmalı. Erdoğan’ın sürüklediği partinin onsuz bir seçimde nasıl bir sonuç
alacağını bu düşüşler göstermekte. Milleti kutuplaştırma, ötekileştirme, baskı,
hak hukuk adalet anlayışından uzaklaşılması bu kaybın en önemli etkisidir.
Önümüzdeki süreç bu anlayışı değiştirmediği sürece yapılacak ilk seçimlerde oy
kaybının daha da artacağı bir gerçektir. Yerel seçimleri sorarsanız. Partinin
bu oy oranına bakarak tahminlerde bulunabilirsiniz.
Trabzonlu bir bakan gitti, yerine diğeri geldi.
Adil Karaismailoğlu’nun yerine Abdülkadir Uraloğlu geldi. Umarım çevresinde yağ
tabakasının oluşmasına, ötekileştiren, kutuplaştıran, gönülleri kıran kraldan
fazla kralcılığa soyunan yüzsüzlere fırsat tanımaz. Çünkü Trabzon bu tiplerin
sıkıntısını çok çekti.
Uraloğlu, bulunduğu bu makama nasıl geldi
derseniz, dişiyle tırnağı ile kazıyarak geldi. Yola çıktıklarını yolda
bırakmadan, herkesi kucaklama ve Erdoğan’ın, ‘gönüllere girin’ sözüne hayat
vererek, eleştirilere sağduyu ile yaklaşıp, kendisini arayanlara sana çok zaman
ayırdım değerini bil demeden, sorunlara çözüm odaklı yaklaşarak hizmet etmeye
devam etti. Sonuçta da bakanlık koltuğu kendisine layık görüldü. Vefalıdır, bir
bardak çay içtiğini de unutmaz. Kısaca Uraloğlu sahip olduğu mütevazılığını ve
dürüstlüğünü kaybetmeden görevini yapacağına inanıyor, kendisine başarılar
diliyorum.
ÖĞRETMENLER TÜKENDİ HABERİNİZ VAR MI?
Ülkemizde eğitim başlı başına bir muamma. Adeta
Arap saçına döndü. Devlet okullarında çalışan öğretmenlerin sıkıntıları,
atanamayanların dertleri ve özel okullarda ve dershanelerde çalışanların
tükenişi hala sürüyor.
Özel dershaneler öğretmenlerle sözleşme imzalıyor,
imzaladığı ücret üzerinden ödeme yapıyor, çalışanların ücretleri yasal olarak
artmasına rağmen bu öğretmenlere sözleşme imzalattıkları bedeli ödüyor, üstüne
ise cebe atıyor deniliyor.
Özel sektörde çalışan öğretmenlere yönelik
araştırma, yaşadıkları güç koşulları ortaya koydu. Sigortasız çalışma, düşük
ücret, yoğun mesai kıskacındaki öğretmenler tükenmişlik sendromu yaşar
durumdalar.
Özel Sektör Öğretmenleri Birlikteliği Derneği’nin
çalışmasının ortaya koyduğu acı gerçek ise şöyle: Sayısal olarak çoğunlukta
olmalarına rağmen kadın öğretmenler erkeklerden daha düşük maaş alıyor. Yüzde
48,4’ü haftada 6 gün, yüzde 7,4’ü ise 7 gün mesai yapıyor. Uzun çalışma
saatleri nedeniyle öğretmenler tükenmişlik sorunu yaşıyor. Yüzde 12,2’lik kısmı
sigortasız çalıştırılıyor ya da sigortalı olmasına rağmen öğretmen
gösterilmiyor. Büyük kısmı MEB’in hazırlık ödeneği de dâhil olmak üzere hiçbir
ek ücret alamıyor. Ek ders/etüt ödemesini alabilen öğretmen oranı sadece yüzde
13,5.
Şimdi öğretmenlerin haklarını çalanlardan, onları
tüketenlerden kim hesap soracak, kim çare bulacak derseniz yeni bakan. Umarım
hakları çalınan öğretmenlerin sesini duyar.