SON DAKİKA
SON DAKİKA


Çoğu Mesleğe Yeni Başlamış Memurlar
9.05.2023

Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu seçimler için meydanlara çıkan siyasetçilerin güvenliğini sağlamak için gece gündüz mesai yapan yiğitlerimiz polislerimizin çalışma koşullarını düzeltme sözü verdi.

Bu vesileyle aklıma yaşamına son veren evlatlarımız geldi. İntihar eden polislerimizin sayısı küçümsenemeyecek kadar çok. Onların çektiklerini bir gazeteci olarak yakından bilen biri olarak intiharlarla ilgili yapılan tespitleri dile getirip unutulmamalarını diliyorum.

– İntiharların temel nedeni öncelikle amir tahakkümü. Bunu intihar eden polislerin geride bıraktıkları mektuplarda/notlarda okuyoruz. Amir tahakkümünden sonra ise ağır görev şartları geliyor. Öncesinde intiharların büyük kısmı genç, mesleğe yeni başlamış polisler arasındayken son 6 ayda 20 yıllık 30 yıllık polislerin de intihar ettiğini görüyoruz.

– Mesleğe yeni giren gencecik vatan evlatlarının kısa sürede intihar noktasına gelmesinin sebebi nedir kimse bu konuyla ilgilenmiyor.

– Polisler borç yüzünden intihar ediyor ve psikolojik sorunları vardı denilerek intihar vakalarının araştırılmasının yolu kapatılıyor. Ancak intiharların çoğu beylik silahı ile yapılmakta. ‘Madem polisin psikolojik sorunları var, neden belinde tabanca var’ sorusunun cevabını da veren yok. İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü intihara neden olan amir tahakkümü hususunu örtmek için verdiği bu olağanüstü gayreti; amir tahakkümüyle mücadele için, polislerin çalışma koşullarını iyileştirmek için verseydi her gün bir polis intihar etmezdi.

– İntiharı önlemede, emniyetteki psikologların da herhangi bir etkisi yok; psikologların sadece hastaneye sevk etme yetkisi var. Cumhurbaşkanlığı’nda koruma polisi olan Mehmet Ali Bulut’tan, Antalya’da intihar eden Ahmet’e; Erzincan’daki Ozan’dan Manisa’daki Zafer’e; Giresun’daki Semanur’dan, Çeşme’de amirinin kaybolan gözlüğünü çalmakla suçlanınca intihar eden 21 yıllık polis İsmail’e kadar. Türkiye’nin dört bir yanında genci, kıdemlisi yüzlerce polis memuru ardında not bırakarak intihar ediyor.

Bu vesileyle, ebediyete göçmüş yiğitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyor, görev yapan polislerimizin çalışma koşullarının iyileşmesini diliyorum.


VOLKAN KONAK: BE HEY, ALLAH İLE ALDATAN

 

Türkiye’nin en önemli sanatçılarından Volkan Konak’ın sosyal medyasından yaptığı paylaşım bugünlerde daha da önem kazandı. Milyonların sevgilisi olan Konak, yaptığı eleştiride yolsuzlukları paylaşarak, “Yimpaş, Deniz Feneri, Kombassan, İhlas Holding, Bosna Hersek yardım paraları, JetPA (Jet Fadıl), birçok bakanın, siyasilerin ve onların yakınlarının yolsuzlukları, Zarrab dosyası, Caprice Gold, SBK Holding, tarikat ve cemaat oluşumu altında yapılan sapkınlıklar, hırsızlıklar, devlet kurumlarının işgali, mafya liderlerinin itiraf ve ifşaları sözlerinin ardından, ‘Be hey!’, ‘Allah ile aldatan’, ‘yağlı saçlı, dişleri ve sicili paslı kişiler!’ Sizinle neden aynı inanç ve ideolojide olamayacağımı anladınız mı?” dedi.


MUSTAFA KEMAL YÜRÜYÜŞÜ YAPAN DELİKANLILAR

 

Unutulmayan günler vardır. Bunlardan biri de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yaşamlarına son verildiği gündür. Türkiye’de takvim yaprakları 6 Mayıs 1972 tarihini gösterirken idam sehpasına yürüyen üç delikanlının yaşamları elinden alındı. Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü yapan, halkına ve ordusuna karşı silahını kullanmayan ‘Vatan, onu parsel parsel satanların değil; uğrunda darağacına gidenlerin vatanıdır’ diyen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmesinin üzerinden 51 yıl geçti. Ve hala unutulmadılar. Hep deriz ya, tarih hırsızları, katilleri, diktatörleri yazmaz, kahramanları yazar. Mekanları cennet olsun, ışıklarda uyusunlar.

Sabahattin Ali’nin dediği gibi, “Görmesen bile denizi, yukarıya çevir gözü, deniz gibidir gökyüzü…” İşte bu nedenle, “6 Mayıs sabahlarında gün aymıyor. Aymaz. O sabah günün aydınlığı olamamıştı. Karaydı gün, kapkara! Kapkaranlık… Rivayet odur ki; Hıdrellez günü bir tek yaprak bile dalından, bir dal ağacından koparılmaz. 3 genç fidan hayattan koparıldı.

Ve o günün karanlığında, doğan her çocuk Deniz olmuştu, Yusuf olmuştu, Hüseyin olmuştu artık'' sözlerinin anlamı bu nedenle büyüktür.


Uyanman için daha çok mu gencecik fidanlar lazım?

                        

 Basının güçlü kalemlerinden merhum Bekir Coşkun’un 5 Mayıs 2018’de kaleme aldığı ‘Üç Fidan’ başlıklı yazısını bu vesile ile yeniden sizlerin takdirine sunuyorum.

“Babası onun Kayaş'ta karlı bir şubat sabahı doğduğunu düşündü… Yatağının kenarına oturdu, oğlunun son mektubunun kağıdını, saçlarını okşar gibi okşadı…

“Kitaplarımı küçük kardeşime verin” diyordu.


6 Mayıs 1972'de, 46 yıl önce bu tarihte, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Ulucanlar Hapishanesi'nin avlusunda asıldılar.

Kimi zaman “Bu millet Deniz Gezmiş gibi gençlere biraz olsun kulak verseydi, bugünlere gelinir miydi?” diye düşünürüm.


1 Kasım 1968'de, Deniz Gezmiş ve kimi gruplar, Samsun'dan başlayarak Ankara'ya kadar “Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenlemişlerdi. Dinciler yollarını kesmek için hareketlendiler. Emniyet müdürü bunun haberini almıştı, bir süre yürüyüşe engel oldu.

10 Kasım'da Anıtkabir'de olacaklardı, düştüler yola…

Üçüncü hamur kağıda afiş bastırmışlardı:

“Büyük Türk milleti!

Atatürk için toplanalım!

Mustafa Kemal'in milli kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için, milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için… Tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye için… Gazi Mustafa Kemal'in milli kurtuluş saflarında toplanalım.

Yaşasın tam bağımsız Türkiye!”


İdama giden yolda ise mahkemede şöyle diyordu Deniz Gezmiş:

“Vatan toprağı işgal altında iken bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür. Mustafa Kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. Hareketimiz tamamen anayasal bir harekettir. Anayasanın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. Bu sebeple anayasal bir davranışta bulunduk. Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum…”

Yukarıdaki o “Ulusun zulme karşı direnme hakkını” kullanıp çocuklarına sahip çıksaydın ya millet…

Bu halde mi olurdun?

Şimdi önümüzde bir fırsat var.

Uyanman için daha çok mu gencecik fidanlar lazım?”


 

AĞAOĞLU’NUN TUTARSIZLIĞI

Trabzonspor kongresinden sonra ilk kez Trabzon'a ayak basan Ahmet Ağaoğlu, kulüp personeli Alaattin Kazancı’nın cenaze törenine katıldı. Törende yer alan bir taraftarın yaptığı, "Başkanım, geri dön! Bu kulübün başkanı ol" çağrısına, "Allah bir daha nasip etmesin" cevabı verdi. Bence de nasip etmesin. Çünkü milyonların sevdası Trabzonspor’un başkanlığı çok ulvi bir görevdir. Demek ki Ağaoğlu’na bol gelmiş. Bu kadar vefasızlık gösteren bir başkan olmamıştır herhalde.

Şimdi Ağaoğlu’na, Allah sana hiç de hak etmediğin bir koltuğu nasip etti desem olur mu? O sözlerden sonra denilmesinde sakınca yok sanırım. Ağaoğlu herhalde hangi koltuğa oturduğunun farkında değil. Bir kere o koltukta kendisinden önce oturanlara ve kendisine oy verip göreve getirenlere saygısızlık yaptığını hatırlaması gerekir. Sakın şampiyon yaptım deme Ağaoğlu, şampiyonlukta 7’den 70’e herkesin katkısı var. Aslan payının ise seninle yöneticilik yapanlar ve taraftar ile birlikte kimin olduğunu sen de iyi biliyorsundur.

Trabzonspor başkanlık koltuğunun ne kadar önemli olduğunun hala farkında olmayan Ağaoğlu’na şunu hatırlatayım: O koltuk sana güç vermiştir, sen ise o koltuğa bir güç katmamışsın. Katsaydın o ifadeleri kullanmazdın. Kızma ama Ağaoğlu oldun ama başkan olamamışsın. Olsaydın oturduğun koltuğu küçümsemezdin.


GÜNÜN SÖZÜ: Doğruları yüksek sesle söylemeye cesaretin yoksa kötülerin dünyaya hakim olmasına şaşırmayacaksın. (Che Guevara)

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap