Bizler her zaman suçlar ifadelerle genç kardeşlerimize
nasihat yerine daima suçlamalar yapmaktayız. Gençleri ve genç beyinleri
kazanmak için bir çalışmamızda yok gibi. Bir genç kardeşimizin kendilerini
anlatan bir yazı elime ulaştı. Tüm araştırmalarımdan kim olduğunu öğrenemedim.
Yazısı bana çok düşündürücü geldiğinden aynen aktarıyorum.
Ben yirmi bir yaşında
bir üniversite öğrencisiyim. Yazılarınızı fırsat buldukça okuyorum. Gençlik
derken herhalde lise ve üniversite öğrencilerini kastediyorsunuz. Bu durumda
bende nereye gittiğini çok merak edilen o gurubun bir üyesiyim. Madem bu ülkede
yaşayan insanları gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayırdınız, ben de siz
yetişkinlere bazı sorular sormak istiyorum. Bir köşe yazarı olarak gençlerin
nereye gittiğinden çok, yetişkinlerin nerede durduğuyla ilgilenmeniz gerekmiyor
mu? Ülkenin başını belaya sokan olayların baş aktörleri genelde gençler mi,
yoksa yetişkinler mi?
Milletin yüzüne baka baka yalan söyleyen siyasetçiler hangi
üniversitede okuyordu? Sanatçı kimliği ile her türlü ahlaksızlığı yapanlar
ergen mi? Din adamı sıfatıyla ekranlara çıkıp inancıma ve değerlerime
küfredenler kaç yaşında? Sinemada yedi yaş üstüne uygun olarak işaretlenmiş
filimde bel üstüne çıkamayan yapımcılar kaç doğumlu? Lütfen artık gençliğe laf
söylemeyi bırakın da yetişkinlere bakın ve “ sizler bu ülkenin geleceğisiniz!”
gibi klişe sloganlardan vazgeçin. Çünkü sizler bu ülkenin büyüğüsünüz. Siz
yaşadığınız günü kurtaramazken, yarınları kurtarma işini niçin bize ihale
ediyorsunuz?
Kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, çarpık
ilişkilerle dolu dizilere reyting rekoru kırdıran sizlersiniz. Kan damlayan,
şiddet kusan senaryoları siz yazdırıyorsunuz. Evlilik gibi kutsal bir
müesseseyi, evlilik programlarımda virane bir gecekonduya dönüştüren yine
sizsiniz. Siz gece kulüplerinde kavga eden futbolcuları el üstünde tutarken,
okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderemezsiniz. Bir
yandan her türlü rezilliği özgürlük olarak sunan, cinsiyetsiz bir toplum
özlemiyle yanıp tutuşan yazarların kitaplarını okurken, bir yandan ailenin
öneminden bahsedemezsiniz.
Yetişkinler para hırsıyla sürekli inşaat yaparak şehri
betona boğarken, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyemezsiniz. Alttan
bir sürü dersiniz var, bize üst perdeden ahlak dersi veriyorsunuz! Size bir şey
söyleyeyim mi? Kitapçıların çok satan
rafındaki kitaplardan kaç tanesi gençlere ecdadını sevdirmek için yazılmış
acaba? Siz dedelerinizin emanetine sahip çıksaydınız, biz de yarınları emanet
olarak kabul ederdik belki. Ama şu durumda hiç emanet alacak durumumuz yok!
Kusura bakmayın! Geçmişini unutturduğunuz bir mesele, gelecekten ödev
veremezsiniz!
Bu yüzden aramızda, “ Yeni nesil şöyle yeni nesi böyle” diye
konuşup durmayı bırakın! “Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti!” diyerek
demagoji de yapmayın! Evet, bizlerin bu gencimize vereceği yanıtlar vardır.
Ancak galiba gencimiz bu yanıtların önünü kesti gibi.
Ne dersin..?