"Bize gelecek tüm fındığa talibiz. 50 bin ton, 100 bin ton, 150 bin ton! Hepsine talibiz! Ne gelirse alacağız!"

Fiskobirlik Yönetim Kurulu Başkanı Lütfü Bayraktar'ın, "ne gelirse alacağız" dediği fındığın 2018 rekoltesi 640 bin ton dolayında.

Kilosunu benim tahmin ettiğim 12 TL'den alsa, bugünkü para ile 50 bin tonu 600 milyon, 100 bin tonu 1 milyar 200 milyon, 150 bin tonu 1 milyar 800  milyon lira ediyor.

Bir de "ne gelirse" dediği miktar yok mu? O da tam tamına 7 milyar 680 milyon lira ediyor.

Sormazlar mı adama; "Parayı nasıl ve nereden vereceksin?"

Ancak yine de buna rağmen, Fiskobirlik'in üretici ortaklarından kooperatifçilik mantığı ile alım yaparak piyasada yer alması yararlıdır.

HAK'KI, HAK ADINA, HAK KA UYGUN!

Yeni düzen içinde ilk kararnamelerden biri ile kısa adı "HAK" olan Helâl Akreditasyon Kurumu da kuruldu.

Bir yanım "inşallah amacına uygun işler" derken, diğer yanım geçmişe bakarak, "Haram bulaştırılan diğer işler, kurumlar gibi olmasın" da demiyor değil!

Nasıl demesin ki? Helâl ile haramın ben diyeyim "birbirine karıştığı", siz söyleyin "neredeyse yer değiştirdiği" bir toplumsal yapı içinde yuvarlanıp giderek yaşayanlar, HAK örgütünü HAK adına, HAK'a uygun olarak nasıl idare edecekler?

Çok değil, bir ay öncesindeki haram kazanç  ile kurulan helâl lokma, yani Ramazan sofraları aklıma geldiği için HAK adına pek umutlu olamıyorum!

TRABZONSPOR GİBİSİ, ACABA VAR MIDIR?

Spor kulüpleri adına Türkiye tarihinde acaba eşi benzeri var mıdır? 

Paraların çarçur edildiği!

Har vurup harman savrulduğu!

Hak etmeyenlere verildiği!

Üzerinden komisyonculuk yapıldığı!

Menajerlerle adeta ortak çalışıldığı!

"Ben verir gibi gözüküyorum. Ama Trabzonspor'a borç kayıt edelim" denildiği!

İçmeye ayran yok iken, tahterevalli ile ayak yoluna gidildiği!

Kamunun demek olan kulübün parası ile krallar gibi geçinildiği!

Trabzonspor benzeri bir spor, futbol kulübü  mevcut mudur?

BAYANLAR SOKAKLARDAN GEÇMESİN Mİ?

Çünkü, başta Trabzon'un ticaret merkezi, ben diyeyim "Moloz",  TBB Başkanı OFG desin "Mumhaneönü" başta olmak üzere ara sokakların tümü çay ocakları ya da kıraathaneler tarafından adeta işgal edilmiş!

Sandalyeler, oturaklar sokakların kenarını bırakın tam ortasına atılarak yürümeye bile yer bırakılmıyor.

Haa, bir de o sokaktan geçmek zorunda kalan bayan iseniz, radar gibi üzerinizde adım adım sizi takip edecek gözlerden de rahatsız olmayacaksınız!

MAKAM DEĞİL, ÜRETEN...

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar: "Padişah mı büyük, çiftçimi?

Hoca hemen; "çiftçi" demiş ve eklemiş: "Çiftçi buğday üretmese padişah açlıktan ölür."

Kıssa dan hisse; ne zamanki makamın değil, üretmenin büyüklük olduğunu kavrarız, işte o zaman gerçek manada kalkınmaya başlarız!

KÖTÜ GÜNLER GERİDE KALDI İSE!

Şu sıralar en çok kullanılan ifade; "Kötü günler geride kaldı" ibaresi!

İnşallah ibare; "Çok kötü günlerin" habercisi olarak ifade edilmiyordur!

BİNALİ YILDIRIM!

Öyle veya böyle Başbakanlığı için; "Turgut Özal'ın Yıldırım Akbulut'u ne ise, Recep Tayyip Erdoğan'ın Binali Yıldırım'ı da oydu" şeklinde tarifler de yapılmamış değildi.

Buna rağmen, tarih kitaplarında "Türkiye Cumhuriyeti'nin son Başbakanı" olarak yerini alan Binali Yıldırım'ın TBMM Başkanlığı'na seçilmiş olmasını, aynı partiden kendinden önce seçilenlere bakıldığında, "Türkiye için bir şans" olarak değerlendirmemek mümkün değildir.