Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya coğrafyasında çok önemli bir yerde olduğu belli. Bu tarihi yazgı mıdır bilemem. Ama bölgemizdeki tüm gelişmelerin Türkiye Cumhuriyeti’nin yok olmasına karşı şer güçlerin ittifakını bilmeyenimiz yok sanırım. Zira emperyalist güçler bölgede ülkemizin güçlü olmasını istemiyorlar. İçimizdeki cumhuriyet ve demokrasi karşıtı olanlar da dış güçlere destek verirlerse, yemeden tadına doyum olmuyor tabii. Dış güçler, Türkiye’nin bölgede önemli bir güç olmasından kaygı duyabilirler. Ama içimizdeki şer güçler sayesinde ülke, zaafa uğratılmaktan kurtulmuyor. Burada sorumlu olan kim veya kimler?

Elbette bu ülkeyi yıllarca yönetenler. Neden mi? İlk önce bir tespitte bulunalım. Bir devletin iç ve dış siyaset anlayışı olmalıdır. Mevcut iktidar, sanki yıllar öncesinden devletin belirmemiş bir siyaseti yokmuş gibi hareket ederek, ülkeyi kendi politikalarına göre idare etmeye çalıştılar. Bugün ülke Atatürk’ün Milli siyaset anlayışından ayrıldığı için iç ve dış politikalarda sıkıntı çekiyoruz. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, tam bağımsızlık prensiplerine göre kurulmuştur. İç politikalarında halka, dış politikalarda devlete dönük çıkarları benimsenmiştir. Öyle görülüyor ki, bu ilkeler unutulmuş, yerine devlet kadrolarının şer güçler tarafından doldurulmasına göz yumulmuştur. Cumhuriyetin kuruluş ilkelerindeki temel siyaset anlayışı sekteye uğratmadan devam ettirebilseydik, bugün demokrasi nöbetlerini tutmazdık. Şimdi tüm halkımıza soruyorum. Sizlerden özür dileyenler bu olumsuzluklardan hiç mi sorumlu değil? “Elbette yıllarca ülkeyi yönetenlere verdiğiniz destek nedeniyle sizlerin de bir sorumluluğu olmaz mı?” diye sorsak, yanıtınız ne olurdu acaba?

Herhalde ATATÜRK demezsiniz. Bizim masal dinleyecek zamanımız yok. Bu ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar şunu iyi bilsinler. Bu ülkenin bir siyaseti var, o da cumhuriyetin kuruluş felsefesidir. Ulu Önder’in 20 Ekim 1927 yılındaki gençliğe söylevini yaşamak zorunda mıyız? O zaman herkes öz eleştirisini yapsın ve devletin kuruluş ilkelerine dönülsü