SON DAKİKA



Haber > Gündem > Sana da her yer Trabzon mu, Isabella?

Sana da her yer Trabzon mu, Isabella?

23 Kasım 2016 Çarşamba - 09:20








Bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu fark etmem çok uzun yıllar almış olsa da, çocukluğumun en güzel zamanları Akçaabat'ın bir köyünde, rüzgâr estiğinde karelere bölünmüş sürgülü pencereleri sallanan ve bunu yaparken dünyanın en güzel melodisini çalan bir evde geçti. Anadolu'nun muhtelif yerlerine dağılmış bir sülalenin yaz tatillerinde köye koşan bireyleri olarak, Ağustos böceklerinin şarkıları eşliğinde sürüp giden muhabbetlerimize kesilen elektrik nedeniyle sıkça sığındığımız gaz lambasının titrek ışığı da eşlik ederdi. AppStore'dan indirilen en yeni oyunlardan 3 günde sıkılan günümüz jenerasyonlarına inat, karanlık gecelerde bir koyun postunun üstü ne saklanan bir misketin bulunmasından, gaz lambası ile duvar arasında oluşturulan gölgelerin hangi hayvana ait olduğunun bilinmesine kadar çok keyifli yığınla oyunla yüzyıllar geçirebilirdik. Gökyüzüne bakınca gördüğümüz yıldızların havanın güzel olacağını haber vermesiyle aldığımız "Yarın denize gidebiliriz" müjdesi bizi mutlu etmeye yeterdi.

Mısırların fırına atılıp kurutulacağı günün öncesinde, patlayıncaya kadar közde pişmiş mısır yiyecek olmanın heyecanından uyuyamazdık. Ve elbette henüz yeni daldığımız uyku dan "Kahvaltı sofrası toplanıyor!" diyerek uyandırılıp, şanslıysak inek beklemeye -ki bu köydeki en az yorucu olan işti- gönderilmek üzere evde tutulur, sıklıkla da fındık bahçesine yollanırdık. iPad'lerde peşimizden yaratıkların kovaladığı oyunlarımız yoktu belki ama fındık dalından koynumuza düşen makas böcekleri en azılı yaratıkları aratmazdı... Macera yine vardı yani. Köyde çocukluk zevkliydi ama iyi bir taktisyen olmayı da gerektiriyordu. Mesela yemek saati yaklaşıyorsa, Lada'larını yolun kenarına çekmiş Ruslardan bedavadan biraz pahalıya alınmış termoslarla su almaya gönderilebilirdiniz. Bu sıkıcı ve yorucu bir işti. Kuzenlere çaktırmadan ortadan kaybolmayı gerekirdi. Evin içinde çok sayıda teyze vardı ve onlar avlarına nasıl yaklaşmaları gerektiğini çok iyi bilirlerdi. Mesela, en savunmasız olduğunuz anda, tam TRT2'nin karlı görüntüsü içinde bir çizgi film kahramanını seçmek üzere olduğunuzda ellerinde bir termosla önünüzde beliriverirlerdi. O yüzden ben çizgi film seyretmek gibi amatörce hatalar yapmazdım.

Evin hemen önünde, yol kenarındaki incirin dibinde kendine yer bulmuş kokulu üzüm hem çok güzel bir gizlenme mekânı, hem de o eşsiz aromasıyla bir ziyafet anlamına gelirdi. "Enselenmiş"
kuzenlerden birinin termosla su alıp gelmesi 15-20 dakikayı bulurdu ve bu süre günlük üzüm stoğu yapmaya yeterdi. Kokulu üzüme olan aşkım o dönemde başlamıştı ama öncesinde de hikâyelerini bol bol dinlemiştim. Annem sık sık babaannesinin kokulu üzümden pekmez yaptığını, yoğurda kattığını falan anlatırdı. Onun için bile eski çocukluk günleri demekti bu üzüm. Benim için de öyle olmasını bu nedenle hiç yadırgamadım. Kokulu üzüm hepimizden daha çok Trabzonluydu. Biz yokken o vardı. Benim için eşsiz kokusu da, lezzeti de fazlasıyla Trabzon demekti. Kokulu üzüm, topraktı! (Devamı yarın)

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap