SON DAKİKA



Haber > Gündem > İnsan, İslam ve yönetim

İnsan, İslam ve yönetim

07 Kasım 2016 Pazartesi - 10:50








Bugün sesli düşünmek istedim. Nerede ve kiminle hangi konuda söz açılırsa açılsın hemen herkes söze katılmakta ciddi iddialarda bulunmaktadır. Oysa, belli bir konuda konuşup tartışabilmek o alanda bilgi birimini gerektirir. Sonuçta birlikte zaman harcayan insanlar hiçbir konuda ortak bir sonuca varamıyorlar, sadece konuşmuş oluyorlar. Genellikle bu böyle oluyor, hiç kimse bu konuşmalardan hiçbir şey de öğrenemiyor. Herkes kendi aklını beğenmiş, muhatabının anlatmak istediğine cevap olarak değil, onun yüzüne bakarak kendi aklından geçenleri seslendirmekle meşgul oluyor. Birinin söylediği diğeri için başka bir dünyanın görüşü zannediliyor.

Sohbetler zevksiz, faydasız, öğretici olamıyor, çeşitli konularda fikir birliği de sağlanamıyor. Bu durumda, ortak bir hedefte birleşilemediği gibi birlikte yaşamanın da tadı olmuyor! Gerçekte ise biz toplum olarak ne düşünce-felsefe toplumu, ne sanayi toplumu ne de bilgi toplumu safhalarını yaşamadık. Kitap okumayız, araştırmayız, ciddi insanların konferanslarını gidip dinlemeyiz. Bilgi sahibi olmadan kendimizi bilgili zannederiz. Bu durum hiç gizlemeyelim: sosyal-psikolojik bir rahatsızlıktır. İslam’ın ilk emrinin “oku” emri olduğunu hep söyleriz. Yüce peygamberimize bile bu emir verildikten sonra O’na 3 yıl gibi aklen ve ruhen bir hazırlık süresi tanındığını, ancak ondan sonra dinimizin mahiyetinin ayetlerle tebliğ edildiğini de bildiğimize göre biz, acaba, hangi bilgi ve hangi akılla kendimizi beğeniriz? Bunu anlamak hiç mümkün değil! Sıradan vatandaş da böyledir, idareciler de böyledir. Tabii ki burada genelleme yapıyorum. Eğer, bu tespitimiz yanlış ise birilerinin çıkıp birçok konuda, birçok değerimiz hakkındaki reddiyelerimizi açıklaması gerekir. Maalesef, bilginin bu kadar yaygınlaştığı günümüzde hala kimliğimizi tartışıyorsak, hala devletimizin değerini, devletimizin ve milletimizin menfaatlerini başka yerlerde arıyorsak, devletimizin kuruluşunu ve kurucusunu farklı tarif ediyorsak bir yerlerde ciddi yanlışlar var demektir. Bana göre bizim için kıymetli olan bu varlık ve değerlerimizden önce birer insan olarak kendimizi sorgulamamız gerekir. Aslında normal insan aklı da bunu gerektirir. O halde insan o alanda yeterli bilgi sahibi olmalı ve her olayı kendi şartları içinde ele almasını bilmelidir. Henüz şunu
bile ayıramadığımız görülmektedir: Bir insan tek bir kişi olarak farklıdır, idareci bir kişi olarak farklıdır. Yine anlayamadığımız ve ayıramadığımız bir husus da şudur: Siyasi iktidar, teokratik yani Allah’a dayalı olamaz. Siyasi iktidar millete dayanmaktadır. Vekâletini sadece milletten almıştır. Kişi hayatı, toplum hayatı ve iktidarın temeli konusunda İslam’ın getirdiği ilk tarihi yenilik belki de budur. Eğer toplum bu farkı bilseydi, bugün devletin yöneticisi ile halifeliği, sultanlığı, padişahlığı, saltanatı tartışmazdık. Kanuni’den sonra padişahlar halifelik unvanını çok seyrek kullandılar. Acaba neden? Her toplumun yönetimi kendi tarihi-kültürel birikimine göre şekillenir. Birçok İslam düşünürü “Emanet ehline verilmediği zaman kıyametin kopmasını bekle” der. Acaba neden? Burada “emaneti ehline vermek” sözü ne anlama gelmektedir? Yine burada, devlet başkanının ölçüp biçemeyeceğimiz dini kimliğinin yeri nedir? Biraz inceleyince önemli bir hususa varıyoruz: Gerek mezhebimizin kurucusu kabul ettiğimiz İmamı Azam Ebu Hanife’nin gerekse Atatürk’ün benzer şekilde şu ilkeyi öne çıkardıklarını görüyoruz: “Dindarlık veya takva, insanlar arasında bir değer ölçüsü olmayıp, insanla Allah arasında bir değer ölçüsüdür.” Bu ilke İmamı Azam tarafından öne çıkarılıp kelam ilmine ve İslam fıkhına (hukukuna) sokuldu.

Bugün de bu anlayışa sahip olmaya ihtiyacımız vardır. Araştırıp okumalıyız. Şunu da unutmamalıyız ki: Eğer yönetici siyaset hayatın tamamını kuşatırsa sorun çözme yeteneğini ve niteliğini kaybeder, kendisi çözülmesi gereken sorun haline gelir. Birçok bilginin ifadesine göre Kur’an, ilmi değil ilimsiz imanı eleştirmektedir. Kur’an nakli imanı değil, akli imanı istemektedir. Haftada bir Cuma günleri hutbe dinlemekle İslam’ı ve hayatı anlamak mümkün değildir. Çünkü akıl insanın kendisine verilmiştir. Nakli mümkün değildir. Bu ölçüler içinde, biraz da tarihimizi düşünerek, 10 Kasım’da aramızdan ayrılan devletimizin kurucusu, bize bağımsızlık ve hürriyetimizin bahşedicisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü rahmet ve sevgiyle anıyoruz. Türk tarihine ve İslam’a hizmet edenler büyük insanlardır.

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap