SON DAKİKA



Haber > Gündem > Havluyu düşünmeyin bile

Havluyu düşünmeyin bile

25 Eylül 2016 Pazar - 10:00








Yazar çizer, sanatçı manatçı çevrelerimizde en çok dillendirilen şikâyetlerden biri: “Güzel şeyler yeterince alkışlanmıyor.”

Doğrudur. Ellerin işi gücü tırmalamak, boğaz sıkmak, yumruk atmak. Alkışa yer mi var? Ama çoğu kez yakınmanın gerisindeki gerçek dert başka: “Ben yeterince alkışlanmıyorum.”

Bir de, “Ülkemizde güzel şey olmuyor ki alkışlansın” diyor müzmin karamsarlarımız. O yanlış. Sürekli hırgür curcunamızın içinde kaynayıpgiden, kimseye duyurulmadan yapılan iyilik örnekleri az değil.

Suna Kan anlatmıştı; ömrü boyunca kullandığı kemanı adını vermeden kendisine armağan etmiş olan Türk kadınını arıyor, bulamıyordu. Galatasaray’ın sevimli yıldızı Arda vaktiyle dört kan kanseri hastası küçük çocuğun tedavi giderlerini üstlendiğinin gizli tutulmasını şart koşmuştu. Miniklerden birinin ölüm haberiyle yıkıldığı duyuldu da, oradan haberimiz oldu.

***


Bir de kötü yatkınlığımız yaygınlaşmakta. Kavga bolluğunun yol açtığı ruhsal yorgunluktan olacak, çabuk havlu atıyoruz. Bir yanlış mı  yapıldı, bir girişimde güçlüklerle mi karşılaşıldı? Başarısızlık kesinleşmiş gibi yenilgi havasına giriverenler çoğalmakta.

***

Efsane film yönetmeni Preston Sturges’in oğlu Tom ünlü bir eğitimci ve spor koçu oldu. Karısı bırakıp gidince iki oğlunu yetiştirmek ona kalmış. Ve dünyanın en iyi babası olma kararlılığı ile yaşadıkları üstüne tuttuğu notları “Ana-Babalık Sanatı” adlı kitabında toplamış. Kültür Üniversitesi Yayınları’nı yönetirken elime geçince, hemen çevirtip Türk okurlara sunmuştum onu. Gözümü yaşartan bir yerini bugün sizinle paylaşmak istiyorum:

Büyük oğlumun okuldaki futbol takımının koçu bendim; o da yardımcımdı. Bir yıl, oynadığı on maçın onunu da kazandı takım. Oğlum gol kralı oldu. Takımın da kaptanıydı.Finale yükseldiler.

O maçı bölgedeki en iyi koçun çalıştırdığı takımla oynayacaktık. Karşılaşma başlar başlamaz anlaşıldı ki, çetin cevize çatmışım. Rakip koç ne yaptığını çok iyi biliyordu, ben bocalıyordum.


İki takım da canını dişine takmış, ölesiye oynuyordu. Son düdüğe birkaç dakika kalmıştı ve 2-0 yeniktik.

Ama şampiyonluk şansımız kalmadığı kesinlikle anlaşıldığı halde oğlum havlu atmıyor, inanılmaz bir inatla asılıyordu maça. Oğlanda öyle yürek olduğunu o güne kadar bilmiyordum.

Sonunda, maç bitimine saniyeler kala, durup bana baktı. Babası ve koçu olan bana. Ağzı açık, elleri belinde, yüzü gözü çamur içindeydi. Güçlü görünüyordu o haliyle bile. Yenilmiş ama ezilmemişti.

Göz göze geldik. Başını salladı. “Bu iş bitti” der gibi. Elimle “Seni seviyorum” işareti verdim. Oğlumun nasıl bir insan olduğunu oracıkta görüp öğrenmiştim.

***


Evet, çeşitli namussuzların kurduğu tuzaklar, gömdüğü bombalar yolumuzu kesmiş görünse de geri dönmemek, pes etmemek... Çıkar da öyle korunur, onur da. Türkiye’nin yenilgi kabullenmeyi düşündürecek hiçbir eksiği gediği yok. Kendimizi çelmelemezsek, er geç tünellerden çıkıp kavuşacağız güneşli aydınlıklara...

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap